Sanat, bir duygunun, tasarının, ya da güzelliğinanlatımında kullanılan yöntemlerin tamamı veya bu anlatım sonucunda ortayaçıkan üstün yaratıcılık olarak tanımlanır. Ya da sanat; insanların nesnelgerçekliği, estetiksel biçimde yeniden yaratması ve bunu yapabilme yeteneğidir.Kısaca sanat, insanla, nesnel gerçekçilik arasındaki estetik ilişkidir.
Tarihsel süreçte sanatın ne olduğu üzerine pek çokkurgular oluşturulmuşsa da bunların en önemlisi, Platon-Aristotales’in güzellikfelsefelerine dayanan “öykünmeli sanat”dır. Sanat, bir öykünme (taklit) dir.Aristoteles’e göre sanat, gerçeğin öykünmesidir ve üç etkisi vardır:eğlendirir, eğitir, arıtır. Bu anlayış, 18.yy’da Rousseau ile “anlatımlısanat”a dönüşür. Bu anlayışta önemli olan güzellik değil, duygusaltaşkınlıktır. Daha sonraları anlatımlı sanat da yerini “biçimsel sanat” abırakır. Bu anlayışa göre de sanat, bir biçimdir. Günümüzde ise sanatı,bilinçaltı duygu ve düşüncelerinin ürünü olarak gören akımlar türemiştir.
Sanat-yaşam ayırımı yapılamaz. Sanatçının yaptığı şey,durumları belli sınırlar içinde göstermek; sayısız olaylar, ya da olabilecekolaylar arasından en önemlilerini çekip çıkararak, onlara yeni boyutlarkazandırarak değerlerini belirtmek; başka insanların da onların anlamlarınıgörebilmesini sağlamaktır. Sanat, bakış açınıza ve içdünyanızın sorunsuzluğuna göre yaşamın ta kendisidir. İnsanı ve yaşamını konualan hiçbir olgu ve kavram, felsefenin sınırları dışında kalamadığına göre,sanat ve felsefenin içiçeliği bir gerçektir ve sonuç olarak felsefe“düşünebilmek sanatı” dır. Düşünmek, her olgunun, her bilginin, her varoluşuntemelindeki tek gerçektir. İnsanı insan yapan, düşünebilmesidir. İnsanındüşünsel yaşamındaki her evre, sanata bir adım mesafede yer alır. Düşünselgözlemcilik, bireylerin, genlerinde taşıdıkları yaşamsal pozitif enerjininetkisi ve çevresel etkenlerin katkısıyla oluşturdukları soyut kavramlarıirdeleme yetileriyle düşünmeleri ve sonuçlarını nesnel bir biçimde diğerinsanlara sunabilmeleridir. Çünkü düşünsel gözlemciliğin sonunda nesnel birsonuç elde etme ve ortaya koyma beklenir. Bu, ortaya nesnel bir sonuç koyabilmeedimi ise, işte o, sanata bir adımlık mesafenin somut sonucudur.
Düşünceyi, düşüncenin üç büyük formunu, sanat, bilim vefelsefeyi tanımlayan şey, her zaman kaosla kapışmak, bir düzlem çizmek, kaosunüzerine bir düzlem çekmektir. Ama felsefe, farklıdır: kavramsal kişiliklerinedimiyle, olayları ya da tutarlı kavramları sonsuza taşıyacak bir düzlem çizer.Sanat ise, sonsuzu yeniden veren sonluyu yaratmak ister: estetik figürlerinedimiyle, bileşik duyumları taşıyan bir kompozisyon düzlemi çizer. Felsefekavramlarıyla olaylar çıkartır, sanat duyumlarıyla anıtlar diker, bilim defonksiyonlarıyla şeylerin durumlarını kurar ve düzenler. FranzKafka, “sanatçı anlatış, iç dünyanın dışa nesnelleşmesidir, bu ise görünmezevreni görünür kılmaktır” derken, sanatı, felsefenin temellerinden düşünselboyut irdelemesiyle bireyin soyutu somutlaştırma çabalarının nesnel sonucuolarak alır. Bireyin içsel değer ve algılanımlarını dışa vurabilme yetisi, sanatın oluşumunda temel bir gerekliliktir.
Bir sanat yapıtının felsefi evresi, sanatçının düşünseldeğerlerinin zenginliği ölçüsünde yapıtın değerine de yansıyarak oluşacak olanbu pozitif etkileşim, yapıtın bir “sanat yapıtı”, bir “değer” olmasına olanaksağlayacaktır.