Duygularınızı bağrınıza basın ve hiçbir zaman küçümsemeyin.
Robert Henri
Hayat, bir sabun gibi ellerimizden kayıp gidiyor. Yitip giden zaman içinde kendi hikayenize sahip çıkamadığınız zamanlar oldu mu? Hikayenizi sevmediğiniz ve bazı rolleri zorla oynadığınız, ya da severek oynadığınız ve sonu hazin biten olaylar yaşadınız mı? Acı deneyimlerinizi, kâğıttan gemi yapıp nehre atarak süzülmesini izlediğiniz oldu mu? Hayat,
her an, renkten renge giren- gökyüzü misalidir; tıpkı ruh halimiz gibi.
Yeterince zorlu bir dönemden geçiyoruz. Maddi ve manevi kayıplar yaşıyoruz. Bununla birlikte yola devam ediyoruz. Bu karmaşık hayat mücadelesini kolaylaştıran mıyız, zorlaştıran mıyız? İnsan hayatını bile bile zorlaştırır mı? Eğer cevabımız duygular ise, evet. Kendimizle olan ilişkimiz güvenli mi, hoyrat mı, kızgın mı, dingin mi, şefkatli mi, acımasız mı? Buna benzer birçok duyguyu içimizde barındırıyoruz. Bazen, kendimizi farkında değiliz ki duygularımızı yaşayalım. Rutin hayatın içinde ruhsuz bir şekilde yaşayıp gidiyoruz. Kendimizle olan bağlantımız, çevremizdeki insanlara yansır. Çevremizle şekillenir ve onlardan destek alırız.
Arkadaşlık, eş, dost, çocuk, akraba ve toplum ilişkilerini güvenli ve yakın bir şekilde sürdürememek günümüzün en önemli sorunlarından birisidir. Peki neden ilişkilerimizi samimi şekilde sürdüremiyoruz? Eşinizle yakınlığınız belirli zaman sonra niye kopuyor? Herkes, birbiri ile geçinmeye çok istekli olduğu halde, uzun süreli dostluklar niçin bitiyor?
İlişkilerimizin yürümemesinde en önemli etkenler; birbirimizin kişiliğini eleştirmek, aşağılamak, küsmek ve karşımızdakini yok saymaktır. Bu davranışlar, sürekli hale geldiğinde artık bağlarımız kopar. Yakınlığımız zedelenir. İlişkiyi toparlamak zaman alır. En zoru da gönül bağının kopmasına yakın hale gelmektir.
Başkasını eleştirirken, kendime acımasız olan ben miyim? Ona bir çocuk gibi küserek onu cezalandıran ve kendime kızgın olan ben miyim? Karşımdakini aşağılarken kendimi yetersiz gören ben miyim? İlişki kurduğum insanı yok sayarken, kendimi değersizleştiren ben değil de kim?
Soruların cevabını vicdanımız verir. Şefkate en muhtaç kişi belki de benimdir. İlişkilerimizde gurur yerine şefkatin avukatlığını yapsak nasıl olur? “Her ne olursa olsun, bana acımasız olana şefkatli olacağım.” Desem neler değişir? İlişkimizin iyiliği için yıkıcı gururumdan vazgeçsem ne kazanırım? Savunduğum birçok fikrin arkasında durabiliyorken, ilişkimin esenliği için şefkati neden savunmayayım?
Yazmak ne kadar dolay değil mi? Çatışmanın içinde şefkate sahip çıkmak ne kadar zor kim bilir?
Birçok şeye emek veriyoruz. Çalışıyoruz, para kazanıyoruz, çocuklarımızı büyütüyoruz vs… Bu çabaları vicdanım ve esenliğim için neden kullanmayayım? Mesele, yönümüzü neye çevirmek istediğimizde saklı; mutlu ve doyumlu ilişkiler için çabalamak mı yoksa kendime dönük bencilce bir hayat sürdürmek mi?
“Kalbe dokunmayan her hikâye unutulmaya mahkumdur.”