.
Şimdi simit atma deyince can simidi aklımıza gelir. Suda boğulma tehlikesi geçirene atılır can simidi. Yüzme bilmiyorsa ne yapsın garibim. Çırpınır durur. Can simidine sarılırsa hayata tutunur.
Hayır can simidi değil atılan. Bildiğimiz simit. Nerde atılmış? Kadıköy Anadolu Lisesinde. Okula yeni başlayan öğrenciler martı olarak görüldüğü için üzerlerine simit atılmış açılış töreninde. Bu yıllardır yapılıyormuş. Gelenekleşmiş bu okulda.
Garabete bakar mısınız? Cehaletin böylesi ancak tahsil ile mümkündür. Simit bir nimettir. Yeri ayak altı değildir. İlle de simit verilecekse “martılara” usulünce verilmeli. Simidi parçalayıp havalara savurmak da ne oluyor?
Biz analarımızın tandırda pişirdiği halkayı biliriz. Tandırın duvarına yapıştırıp pişirirdi rahmetli anam. Doğal un. Hani şimdi tam buğday unu dedikleri. İçinde hiçbir katkı maddesi yok. Öyle şimdinin simidi gibi değil. Biz zaten simidi bilmezdik. Halka, bizim simidimizdi.
Halka, ekmek gibi nimetti. En küçük kırıntısını arıya vermezdik. Olur ya, bir parça yerde bulsak alır, öpüp başımıza koyardık. Öyle simit, fırın ekmeği bilmezdik biz. Boğazlıyan’a giden büyüklerimiz fırın ekmeği getirirdi. Öyle bir iştahla yerdik ki… Tadı damağımızda kalırdı. Herhalde o yıllarda günümüzdeki katkılı rafine unlar yoktu, ne bileyim.
Bizden evel gelenler kıtlık görmüşler. Onlar ekmeğe daha bir saygılıydı. Devecipınarlı Boyacı Ayşe bacı gelmiş bizim köye Cafer emmigile. Evde ekmek yapılacak. Dürdaniye gelin hamur yoğurmak için un eliyor. Eleğin üzerinde kalan kepeği ve ufrayı bir kenara bıraktı. Boyacı Ayşe sordu:
-Gı Durdaniye, niye ayırdın o kepağa?
-Malın yimine gatacağam Anşe bacı.
Boyacı Ayşe çıkıştı Dürdaniye geline:
-Virin anam virin…Siz gıtlık gormediniz. Ben yirim.
Aldı kepekli un irisini. Bir leğençede yoğurdu. Hamur yaptı. Hamuru bezileyip açtı. Sacın bir kenarında pişirdi. Afiyetle yedi.
Bir de Karakoçlular’la ilgili bir anlatısı vardı Necmettin abinin. Derdi ki rahmetli:
-Garoğoşlular Buvazliyan’a giden birine fırın ekmağa ısmallallar. “Guccağa lan bana bi dene fırın ekmağa getir de epmağame gatık idiyim.” diller.
Yani fırın ekmeğini yufkanın arasına dürüp yiyecek! Vallaha ben Necmettin abinin yalancısıyım arkadaş.
Simit atma etkinliği mi dersiniz, adeti mi? Bana bunları düşündürdü. Nerde eski simitler, nerde eski somun ekmekler… Şimdi adetler, töreler de değişip bir şekil oldu.
Biz yaşlandık. Zaman değişti. Zamane halden hale savurdu bizi. Garip gelmesi ondandır zahir.