Daşgafalar’ın Ali, Pan Ali ağır hasta. Baş yastığa gelmiş. Çok doktorlar gezmiş Ali emmi. Derdine çare bulamamış. Kayseri’den umudunu kesmiş. Bir de Ankara’ya gidebilse... Ankara’daki doktorlar Azrail’in elinden adam alıyor. Öyle diyorlar. Bir umut Ankara. Lakin elde avuçta yok. Olan, Kayseri’deki doktorlara gitti. Ne yapsın Pan Ali? Yapacağı bir şey var. Ağdaş (Ak Taş)’daki tarlayı satacak. Üç dekarlık sulu tarla. Can ek can biter. Çoluk çocuğun rızık kapısı. Ali emmi çaresiz... Satlığa çıkardı Ağdaş’taki tarlayı. Yabancıya da vermek istemiyor. Etem dayım enişteleri olur. Etem dayıma verimkar. Gelin görün ki Etem dayım da gamgayla kaşınan bir adam. Bir çift öküzü var tarla tahtı sürmek, getirip götürmek için. Bir ineği var sağan. Köylük yerde sağansız olur mu? Birkaç koyun, keçi... Bir de dişi danası var. Dayım kırıp uluyor. Öküzleri, ineği , davarı satıp parayı tedarikliyor. Ahırda kala kala kalıyor bir dana... Dana da arada bir meğeriyor. Dananın meğermesi dokunuyor Sultan bacıya. Ağdaş’taki tarlayı aldı dayım. Toprak gibisi var mı? Öküz, inek, davar ne zaman olsa alınır. Tarla tum her zaman alınmaz. Elde kaldı bir dişi dana. Sultan bacı sabahları danayı katıyor önüne. Sığır yatağına getiriyor. Sürüye katacak. Akşama kadar yazıda yabanda yayılacak danacık. Büyüyüp inek olacak. Sultan bacı gözü gibi bakıyor danaya. Bir sabah. Sığır sürüm vakti. Herkes sığır sürüyor yatağa. Sultan bacı da danayı katmış önüne Mulla Osman’ın Memet’in kapısının önünden geçecek. İsmi bacı merdiven basamağına oturmuş seyri temaşa etmede. İsmi bacı, Memet emmin eşi. Yaşı seksenlerde. Huysuz biri. La derse illa demez. "Dediğim dedik,çaldığım düdük"çü. Sultan bacıya diyor ki İsmi bacı: -Gız Sultan! Bir tek dananız mı var? Bir danayı mı getirip gotürüyon? -He İsmi bacı! Tarla aldık da ineği, davarı sattık. Gala gala bi danıya galdık. -Hangi tarlayı aldınız gı?.. -Ağdaş’ta Ali emminin tarlayı... -Hi...Hi... Tarla da tarla olsa. Ossursam toza belenir. Elimi atsam yolar yığarım. Eşşek Tükmen (Türkmen). Sütlü goyunu sürüden ayırmazlar. İyi olsan koyünde galırdın... Sultan bacının alı al moru mor. Kuruhüyük’ten bizim köye gelin gelmiş. Gurbet gelini. Onca hakareti sineye çekti. Hiç bir şey söylemedi. Aradan birkaç ay geçti. Dayım borç harç inek aldı, hem de yanında danasıyla... Bir eşek, yanında sıpasıyla. Birkaç toklu, çebiş... Sultan bacı, İsmi bacıya görünecek. O lafları bir bir yedirecek. Bunda kararlı. Yine bir sabah ineği, danaları, eşeği ve sıpayı kattı önüne. Bir taraftan da içten içe “Allah vere de ismi bacıyla aynı yerde karşılaşsak” diyor. Hah aha da İsmi bacı yine merdiven başında oturmuş, geleni geçeni gözlüyor. Sultan bacı diyeceğini diyecek. İsmi bacı kaldığı yerden aldı: -Sultan! Bu mal maş sizin mi? -He, bizim İsmi bacı!.. -Soykanıza gassın. Hanı sattık diyodun eşşek Tükmen? Soyka ölünün geride bıraktığı eşya, mal demek. Soykasına kalmak bir beddua. ”Sen öl. Eşyan malın mülkün kalsın.” mânâsına. Sultan bacı lahavle çekti: -İsmi bacı Allah her şeye gadir. Bunları yini(yeni) aldık. Sizin gibi muhanete muhtaç olmadık şukur (şükür)... Bu konuşmaları İsmi bacının oğlu Sadullah duydu: -Sultan, sen anamın gusuruna bakma. Ben özür diliyom. Anam ne didiğini bilmiyo... diye gönlünü aldı Sultan bacının. Sonra da anasına çıkıştı: -Ayıp ayıp ana! Şu söylediğin laflar sana yakışmaz. Yaşından başından utan. İsmi bacı döndü oğluna. Başladı veryansına: -Lemi (Öyle mi) eşşek sıpası? Adam m’oldun da lafa garışıyon? Senden mi soracağam ne diyecağami? Sadullah emmi yaşlı başlı adam. Lahavle çekme sırası onda. Sultan bacı gülsün mü, ağlasın mı? Ana oğulu öylece baş başa bırakıp tuttu evinin yolunu.