Şimdi başlığa bakıp Tatarca’dan “Tatarların dili” gibibir mana çıkarmayınız dostlar. Aslında Tatarca, Tatarların konuştuğu dildir.Ama burada farklı. Nasıl yani? Sizi fazla merakta bırakmayayım:
“Tatarca”bizim Oğulcuk’ta yakın zamanlara kadar bir hastalık adıydı. Yarım asır öncesinikastediyorum. O yıllarda sancılanan, karnı ağrıyan, midesinde, barsaklarında,böbreklerinde ya da karın bölgesindeki iç organlarında bir rahatsızlığı olupsancı çekenler “Tatarca’ya tutulmuş” tanısıyla sağıtıma alınırdı. Sağıtım,dedim. Bu tedavi demek tabii. Oğulcuk’ta sağıtım işi nasıl olacak? Sağlık ocağıyok. Doktor hastane hak getire…
Öyleyse ne yapmalı? Danacı’nın gızına gitmeli. Danacı’nıngızı bu işin erbabı. Tatarca’ya yakalananlar Danacı’nın gızının kapısını çalmakzorunda. Başka çare yok. Danacı’nın gızı Celal Gündoğan’ın annesi. Celaldayımız.
Anamanlatırdı. Danacı’nın gızına sormuşlar:
-Kimsin,nesin? diye.
Şöyleyanıtlamış:
-Doğlaşa’dangelin geldim. Danacı’nın gızıyım.
Merakedenlerin sorusu biter mi?
-Niyesana Danacı’nın gızı diyollar?
Gülermişrahmetli:
-Yuva(*) babam danaymış da…
Babasıdana çobanıymış. Dana güdermiş. O sebepten Doğlaşa’da “Danacı” derlermiş. Bunuifade ediyor işte. Anlayın gayri…
Tatarca’dan muzdarip Sabire kız. Bacısı Hediye anlattı.Bunlar gittiler Danacı’nın gızının evine. Danacı’nın gızı Sabire’yi odanınortasına oturttu. Sırtını ekmek tahtasına dayattı. Kendisi de uzun bir sopaaldı eline. Eteğinin ön kısmını toparlayıp bir eline aldı. Sopaya ata binergibi bindi. Başladı koşturmaya Sabire’ninçevresinde. Bir müddet ala tırıs gittikten sonra durdu. Nefes nefese sordu:
-Nirdengeliyon?
Soruyukendisi yanıtladı.
-Tatarilinden.
Sorankendisi. Muhatabın yerine kendisini koyuyor. Yanıtlayan da kendisi. Karşılıklıkonuşma şöyle devam etti:
-Hadidön git memleketine…
-Dönmem.
-Bakdüverim seni.
-Düvemen.
-Alöyleyse…
Elindekisopayla ekmek tahtasına “Çat!” diye vurdu birkaç kez. Aynı oyun iki kez daha yinelendi.Sabirecağız da karnının sancısından kurtuldu mu, kurtulmadı mı bilmem. BenHediye bacının yalancısıyım.