Sorumluluk, bir kimsenin üstüne aldığı, yapmak zorunda bulunduğu ya da yaptığı bir iş için gerektiğinde hesap verme durumudur. Bu kelimeyi son zamanlarda çok düşünür oldum. Sorumluluk bilinci aşılamaktan bahsedilir; çocuğa ilkokulda ders konusunda sorumluluk bilinci kazandırmalıyız, üniversite okuyup bir meslek sahibi olup kendi parasını kendisi kazanma ve bir yuva kurabilme alanlarında desteklemeliyiz… Birçok sorumluk bilinci yüklenir omuzlarımıza ya yüklenemediklerimiz? Yüklenemediğimiz şeyler genelde insani ve vicdani değerlerle ilgili oluyor. Kimse vicdani anlamda şunu yapmamalısın ve karşındakini düşünmelisin demedi. Oysaki, ilk öncelikli sorumluluk; insan olabilmek ve bunu sözüm ve davranışlarımla desteklemek. “İnsan” kelimesinin içini doldurabilsek ve kavramını idrak edebilsek sanırım sorumluluk bilincimizi tozlu raflardan çıkarır ve kendimizi tazeleriz. Belki bazen kitapların arasından aldığım bir cümle bana sorumluluk bilincimi tekrar hatırlatabilir ne dersiniz? “Eve gittiğimde yine eşimin bakımsız halini göreceğim of her şey aynı! “ Demek yerine “ Bazı kadınlar sadece makyaj yapar bazıları ise sadece gülümser.” ( Gabriel Garcia Marquez) sözünü hatırlayıp sadece eşimin gülümsemesiyle mutlu olabilsem. “Geçenlerde öfkemi kontrol edemedim. Karşımdaki de iyi davranıp beni sinirlendirmeseydi canım!” Demek yerine “ Herkesi öldürüyoruz, sevgili dostum, kimini kurşunlarla, kimi sözlerle, kimini yaptıklarımızla. ( Maksim Gorki ) bu sözünü hatırlayıp kendi yaptıklarıma da ayna olabilsem ve hatamı kendimde de görebilsem. “Televizyon izlerken çocukların soru sorması veya hanımın konuşması beni deli ediyor. Bir türlü rahat televizyon izleyemedim!” Demek yerine, Kemal Sayar’ın şu sözünü hatırlayarak “Herkesin önündeki ekrana baktığı bir dünyada kimse kimsenin yüzüne bakmıyor demektir. Yüze bakarak konuşmak, muhatabını ciddiye almaktır.” Onları ciddiye alsam. “Sinirlendiğimi ve kırıldığımı karşımdakine homurdanarak söylemek yerine, “Kızgınlık çok gürültülüdür, oysa kırgınlık ne kadar da sessiz.” ( Necip Fazıl Kısakürek) sözünü hatırlayıp kırgınlığımı dingince ifade edebilsem. “Başkalarını ezerek bir yerlere gelebilirim, mümkün olduğunca yalancı ve çıkarcılar bu dünyada işini yapıyor ve bu da beni sevindiriyor.” Demek yerine, Hz. Ali’nin şu cümlesi aklıma gelse de kendime çeki düzen versem “ Düşene sevinme zamanın sana ne sakladığını bilemezsin.” İnsanlardan menfaat beklemek yerine onları verdikleriyle kabul edebilsem ve Aşık Veysel’in şu sözünü hatırlasam “ Benim sana verebileceğim çok da bir şey yok aslında… Çay var içersen, ben var seversen, yol var gidersen.” Dostum, şu sorumluluk denen kavramı kendi vicdanıma kabul ettirebilsem… İnsan olmanın bilincinde olsam. Kırdığım, yıktığım her kalbin sorumluluğunu ya da özrünü hissedebilecek kıvama gelsem… Ben kendimin farkında olursam ve başkasına saygı duymayı öğrenirsem ve kötülüklerimin bilincinde olursam ve düzeltmek için çırpınırsam kısaca vicdana gelirsem fena olmaz mı?