kent dokusu incelenirken bu durum için özel bir araştırma yapılması yerinde olur. Su, kaynağından beş altı ana kola ayrılmıştı. Her bölgenin en tepe noktasına götürüldükten sonra gittikçe incelen borularla ve çok değişik yerlere konulan taksimlerle bütün evlere, hanlara, hamamlara, çarşılara ve sokak aralarına ulaştırılmıştı. Bu borulardan su havuz biçiminde oluşturulmuş büyük taksimlere alttan akıtılırdı. Havuzun üst yüzeyi tam yataydı. Havuzun kenarlarındaki oyuklardan daha küçük borulara aktarılan su buradan evlere doğru giderdi. Burada önemli bir noktayı da belirtmem gerekir. Bu küçük ve orta suyolları bir kısım evlerin tabanından, birçok evlere de ortak duvarlarının içinden geçerdi. Maraş evlerinin birbirine ulalı olarak yapılmış olduğunu düşünürsek kent kurulurken suyollarının evlerle birlikte yapılmış olduğu sonucuna kolayca varılabilir. Bu bakımdan eski suyollarının bozulmadığı evler yok olmadan konunun araştırılması gerekmektedir. Bizim evde yan komşumuzla olan ortak duvarımızın içinden gelen su bizim ev ile bizim eve bitişik komşulara eşit oranda üçe bölünürdü. Bizim çeşmelerimize suyunu dağıttıktan sonra önümüzdeki eve giderdi. Bu üç eve de aynı oranda su ulaşırdı. Eski evlerin ya da ev gruplarının dağınık olduğu, kentin bahçelik alanlarının bol olduğu gibi genelde evlerin iki katlı olduğu düşünülürse bu işin ne denli zor olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Bir de temiz suyollarının keriz dediğimiz atık su kanalları ile hiçbir biçimde karşılaştırılmadığı göz önüne alınırsa geçmiş yıllarda bu konuda üstün bir başarı sağlanmış olduğu ortaya çıkacaktır. İçme suyu Pınarbaşı’dan önce tepelere oradan da evlere taşınırdı. Atık su ise içme suyu ile hiç karşılaştırılmadan ayrı yollar ile örülmüştü. İkisinin karıştığına hiç tanık olmadım. Suyun metal borularla tüketiciye ulaştırılması Belediye Başkanı Hasan Sukuti Tükel ile başlamıştır. Kentimizin çağdaş görünüm kazanmasında büyük katkısı olan bu başkan yaptığı hizmetlerle övülmesi gerekirken, suyu parayla içirecek diye döneminde halktan büyük tepkiler almıştır. Ayrıca yıkıklarda bolca bulunan mezar taşlarını kaldırım yapımında kullandırdığı için de tepki çekmiştir. Oturduğu evin kapısına çamurlar sürülmüş, karanlık bastığında kapısının taşlandığı olmuştur. Görevi bitiğinde kentten ayrılırken arkasından teneke bile çalınmıştır. Oysa Hasan Sukuti Tükel yanlışları olmasına karşın Süreyya Yücel ile birlikte kente imar yönünden ilk ve önemli çalışmayı yapan kişidir.
DAR YOLLAR Kente dar yollar egemendi. Motorlu araçların olmadığı dönemlerden kalma yüklü iki hayvanın ancak geçebileceği sokaklar ile görece geniş sayılan caddelerimiz vardı. En geniş yollar üzeri kapatılan derelerden oluşturulanlardı. Kimi sokaklarda yüklü iki hayvan karşılaşırsa geçmekte zorlanırlardı. 1950’li yıllarda ana yollar kesme kara taşlarla kaplı idi. İnişli yokuşlu sokaklar ise geniş basamaklı taş merdiven biçimindeydi. Birçok caddede kaldırım taşı vardı ama kaldırımlar genelde topraktı, yani kaldırım yoktu. Ulucami ile belediye arasındaki meydanda çok görkemli taksiler vardı ama yollar o araçlara hiç yakışmıyordu. Benim çocukluğumda ana yolların genişletilmiş olduğu söylenirdi ama yine de dardı. Taksilerden, ciplerden başka kamyon ve özellikle otobüsler sayılı olduğundan yolların darlığı çok dikkat çekmiyordu. O günkü otobüsler, kamyonlar şimdikilerle kıyaslanamayacak denli küçüktü. Halk genelde yolun ortasından yürürdü. Bu biraz da kışın çamurdan, yazın tozdan, topraktan korunmak için gerekli idi. Kaldırımlar esnafların tapulu malı gibi idi. Taksilerin, ciplerin çok az geçtiği, şimdiye oranla o küçücük kamyonların ya da otobüslerin yılda en çok otuz kırk kez uğradığı bu yollar halkın gereksinimlerine ters düşmediğinden bir sıkıntı yaratmıyordu. Kaldırımların çoğunluğu, sokakların tamamı kadınların zahire yaptıkları ve çocukların oyun oynadıkları bir alandı. Özellikle erkek çocuklar eve genelde yemek ya da uyumak için giderlerdi. Gün boyu bu sokaklarda eğleşirlerdi. Küçük çocuklar evlerinden çok uzağa gidemezlerdi. Bu sokaklarda bıyığı terlemiş delikanlıların bile gülle (bilye) ve daha başka oyunlar oynamaları olağan görüntülerdendi. 1959- 1962 yılları arasında portakal yuvarlamaç oyunu da portakalın bilye yerine kullanılması ile oynanmıştır.