6502 sayılı yasayı, yasadaki bankacılıkla ilgili işlemleri yeniden ele almakta fayda var diye düşünüyorum. O halde filmi başa sarıp konuyu en başından yorumlamaya çalışalım derim... Yargıtay’ın bir dönem içtihat haline getirdiği kararlarını eleştirdiğim bir yazımı yeniden yayınlama gereği duydum. Yayınlama nedenim; bugünlerde de yeni yasanın bankacılık faaliyetleriyle ilgili yapılan yorumlara göndermede bulunmak. Toplama bilgisayar ile ilgili sorulan bir soru üzerine hem toplama bilgisayar hem de “Eser Sözleşmeler” ile ilgili Tüketici örgütü temsilcilerine göderdiğim makalemi aşağıya aynen alıyorum. “Değerli Dostlar, Toplama Bilgisayar”  meselesi kanaatimce güzel bir tartışma ortamı oluşmasına vesile oldu. Her biri diğerinden değerli görüşler ileri sürüldü. Toplama Bilgisayar”ların “kapsam dışı  olduğu” yönünde ilettiğim cevap aslında benim şahsi görüşüm değildi. Bu yanıt “yargıya giderse mevcut hukuk sistemimiz bunu böyle değerlendirecektir” anlamındaydı. Ben bu görüşe muhalifim ve konu ile ilgili görüşlerimi yerel bir gazetede dile getirmiş, özetle toplama bilgisayar satan kişilerin yasa gereği -bakanlık onayı olmayan ancak aynı şartları taşıyan bir- garanti belgesi vermeleri gerektiğini de ifade etmiştim. Benim görüşüme göre, burada satıcı, artık kendisi bir imalatçı gibi davranmakta yeni bir mal oluşturmaktadır, dolayısıyla, malın tamamını garanti altına alacak şekilde yeni bir Garanti Belgesi düzenlemek ve tüketiciye vermek zorundadır. Bu belge bakanlık onaylı olmasa bile bakanlık tarafından istenen tüm hak ve yükümlülükleri kapsamalıdır. Yani özetle, bir mal “Eser Sözleşme” olsa bile yasa kapsamı içinde mütalaa edilmeli ve tüketici, yasanın koruyucu şemsiyesi altına girmelidir. Yasamızın seri olarak  imal edilen malları  koruma altına aldığı hususu tartışmasızdır. Bu malları imal edenler işlerinin uzmanıdırlar, mallarından emindirler;  malın üzerine kendi markalarını koyar, asgari iki yıl her türlü imalat hatalarına karşı garanti verirler.  Ayrıca satış sonrası hizmetler gibi(örneğin bilgisayar sistemlerinde 7 bölgede 21 servis istasyonu bulundurma zorunluluğu vs.) ağır yükümlülükler yüklenirler. Tüm bunların yanında herhangi bir uyuşmazlık çıktığında malı satın alan tüketiciler de yasanın korumasından faydalanırlar. Diğer tarafta, belki uzman/yetkin olmadığı bir konuda, bir imalatçının yapacağı işi taklit ederek bir malı ortaya çıkaran bir kişi var ve halen uygulamada olan görüşe göre bu kişi malı satarken de sattıktan sonra da herhangi bir yükümlülük yüklenmemektedir. Bu yetmiyormuş gibi, bu malı satın alan ve bir problemle karşılaşan tüketiciye de  çok daha zor, meşakkatli ve de pahallı  bir yol gösterilmekte ‘mahkemeye gideceksin’ yasanın koruyucu şemsiyesinin dışına atılmaktadır. Yani; ‘işini, eser sözleşme şekilde yap ve bütün yükümlülüklerden kurtul!’ Hukuk sisteminden beklenen düzenleyici olmasıdır. Halbuki  Yargıtay   kanun yoluyla oluşturulmuş bir düzeni bozucu yönde içtihat oluşturmuştur, bu elbette kabul edilemez... Yasanın kapsama alanıyorum yoluyla daraltılmış, bir çok konuda tüketici korumasız bırakılmıştır.