“Ah askerlik!” diyecektim, vaz geçtim. Böylesi daha yakıştı. Ah hasretlik, ah gurbet! Sen ne zalimsin... Bir ayrılık, bir hasretlik hikayesine başlıyorum dostlar! Firaklı mı firaklı. Öykümüzün kahramanları Oğulcuklu Mustafa Fidan’la eşi Dudu. Mustafa Fidan’ın namı diğer Gara Mısdafa. Dudu’nun lakabı ise Garığzın (Kara kız) Gızı. Dudu’nun anası Çonalar’dan Garığız namıyla maruf Mehmet ve İbrahim Karaca’nın bacıları. Gara Mısdafa Çonalar’ın eniştesi oluyor. Kırklı yıllar. Savaş yılları. İkinci Dünya Savaşı ortalığı kasıp kavuruyor. Askerlik çağına gelenler tutuyor kışlanın yolunu. Eğer ailede birden çok asker adayı varsa büyüğü alıp diğerini tecil ediyorlar. Gara Mısdafa’yla Garığzın Gızı Dudu yeni evliler. Mısdafa askerlik çağına geldi. Abisi Emin Mülazım askerde olduğu için Gara Mısdafa tecilli. Bekliyor. Emin Mülazım adı yadırganır şimdi. Bu şahıs Milazım emmi. Oğulcuk’ta Gudük Milazım’dır. Bunu belirtelim de taşlar yerine otursun. Emin Mülazım askerliğini bitirdi, geldi. Birkaç gün sonra gittiler Boğazlıyan’a. Gara Mısdafa’yla askerlik şubesine vardılar. Emin Mülazım: -Ben asgerliğimi yapıp geldim. Bu benim gardaşım Mısdafa. Tecilliydi. Asgerlik sırası onda, dedi. Askerlik şubesi başkanı cevval biri. Gara Mısdafa’yı tuttu kolundan: -Hemen askersin, hadi bakalım. Gara Mısdafa itiraz edecek oldu: -Kuve (köye) gidiyim. Eşimnen dosdumnan görüşüp haleleşiyim, dediyse de şube başkanı dinlemedi onu. Bir tokat attı Gara Mısdafa’ya. Çağırdı memurlardan birini: -Askerin sülüsünü çıkarın. Bu gün sevkiyatı var. Dünyalar başına dar oldu Gara Mısdafa’nın. Tutuklu gibi kaldı öylece. İnsafsız şube başkanı tuvalete bile refakatçiyle salıyor. Ne yapsın garibim... Abisi Emin Mülazım teselli etti kardeşini. Yanındaki üç beş kuruşu harçlık verdi. O gün askerliği başladı Gara Mısdafa’nın. Hemen birliğine gönderildi. Haber duyuldu Oğulcuk’ta. Gara Mısdafa’nın karısı Dudu çok üzüldü. Vefasız kocasına kırıldı. Hiç olmazsa gelip vedalaşmalıydı. Kaçar gibi askere gidişine bir anlam veremedi. İçine işledi Dudu’nun. Halen Oğulcuk’ta söylenen bir dörtlük bir feryat gibi, bir çığlık gibi döküldü dudaklarından: “Gabak mıydın da gever gever gol atdın Dan yıldızı mıydın da doğmadan batdın Hiç mi acımadın da bırakıp gitdin Beklerim yolunu ölene gader” Dudu, Gara Mısdafa’nın hasretiyle gün gün eridi. Bu arada bir kız doğurdu. Ne yazık ki bir tanecik yavrusu öldü. Dudu ne yapsın? Ayrılık, hasretlik bir yandan. Ölüm bir yandan... Dayanamadı bu acıya. Yatağa düştü. Ağır hasta Garığzın Gızı. Gara Mısdafa’nın terhis haberi geldi. Yüzü ışır gibi oldu Dudu’nun. Ne çare kader... Kaderin kötüyse başaca gider! Gara Mısdafa köye girmeden Gısıggaya (Kısık Kaya)’nın önünde Dudu’nun ölüm haberini aldı. Dünya başına yıkıldı Gara Mısdafa’nın. Mecnuna döndü. Ama zaman her şeyin ilacı. Ölenle ölünmez. Gün geldi. Kebiçli Mövlüdüye(Mevlidiye )’yle evlendi. Çoluk çocuğa karıştı. Gara Mısdafa son nefesine kadar Dudu’yu unutamadı. Hatta rivayet edilir ki bazen eşi Mövlüdüye’ye çıkışırmış: -Gız Mövlüdüye! Eğar Garığzın Gızı geldi disinler, seni müjde viririm. Mövlüdüye de kızarmış kocasına, ama talihsiz Dudu’nun öyküsünü bildiği için ses çıkarmazmış.