Melike Demirağ’ın yorumuyla hayatımıza giren bir şarkı Arkadaş. Sözleri Şanar Yurdatapan’ın. Beste Atilla Özdemiroğlu imzasını taşıyor. Melike Demirağ da bir seslendirmiş ki insanı alıp götürüyor. Şarkının ilk dörtlüğünü yazayım. Yetmişli yıllarda dillerden düşmeyen Arkadaş’ın girizgahı huzurlarınızda:   “Bir kıvılcım düşer önce, büyür yavaş yavaş; Bir bakarsın volkan olmuş, yanmışsın arkadaş. Dolduramaz boşluğunu ne ana, ne kardaş... Bu en güzel, bu en sıcak duygudur arkadaş.”   Arkadaşlık özeldir, güzeldir. Sözcüğün yapısına baktığımızda arka kökünden –daş ekiyle türemiş bir kelime olduğunu görürüz. Birbirini arkalayan, destekleyen, koruyup kollayan, dayanışan anlamında. Anlatımızdaki arkadaş biraz farklı. Burada işin içine pazarlama, çıkar amaçlı kısa bir birliktelik giriyor. Al gülüm ver gülüm, sizin anlayacağınız.   Mehmet Ayyıldız (Havıs Oğretmen)’in  büyük oğlu Hacı’yla ortancası Zekeriye baba mesleğini seçtiler. Kızı Nursel de öğretmen oldu. Babalarının izinden giden sevgili öğretmen kardeşlerim sayısız öğrenci yetiştirdiler.  Hacı’yla Zekeriye Boğazlıyan’da ve çevre köylerinde (Çalapverdi, Karakoç...) çalıştılar. Zekeriye, Karakoç İlkokulu’nda müdürlük yaptı. Yanılmıyorsam Karakoç’tan İstanbul’a atandı. İstanbul’u çok sevmiş olmalı ki ağabeyi Hacı’yı da heveslendirdi. Hacı da İstanbul’a aldırdı tayinini. Orda emekli oldular. İstanbul’a yerleşip orayı mekan tuttular. Dedik ya Zekeriye Hacı’dan birkaç yıl önce geldi İstanbul’a. Hacı yeni gelmiş. İstanbul bir metropol. Boğazlıyan’dan çıkıp İstanbul’a geleceksin. Hemen alışıvereceksin. Yok öyle... Hacı’nın memleket burnunda tütüyor. İmkan olsa gerisin geri dönecek. Lakin ata binmek bir ayıp, inmek iki ayıp... Küçük kardeşleri Doğan Boğazlıyan’dan bir çömlek (çölmek) peynir yolladı. Hevik piyniri derler bizim Oğulcuk’ta. Yaz bahardan taze peynirin suyu alındıktan sonra genellikle 8 kiloluk (batmanlık) çömleklere basılır. Çömlek ağzı aşağı gelecek şekilde serin bir yerde kuma gömülür. Burasına peynirlik derler. Birkaç ay peynirlikte (pindirlik) kalan peynir çıkarıldığında say ki sade yağ...Tadına doyulmaz. Zekeriye’nin arabasına bindi iki kardeş. Geldiler Topkapı’ya. Sabahın erken saatleri. Boğazlıyan otobüsü gelmiş. Zekeriye dedi ki Hacı’ya: -Abi! Ben terminale girmeyeyim. Benzin istasyonunda bekleyeyim. Sen peyniri al, gel. Yakın mesafe. Hacı bir koşu gitti yazıhaneye. Zekeriye arabada. Hava serin. Kapıları kapadı. Birkaç dakika geçti. Tık tık tık... Cama vuruldu. Zekeriye baktı, tanımadığı biri. Sol ön camı indirip konuştu:   -Ne var kardeşim? Adam biraz eğildi pencereye: -Abi yalnızsın galiba! Arkadaş lazım mı? Bayan arkadaş temin ederim istersen... Zekeriye sinirlendi: -Ne arkadaşı kardeşim? Git işine. Ben abimi bekliyorum. İşte o da geliyor. Hacı elinde peynir çanağı göründü. Adam hiçbir şey demeden ayrıldı. Zekeriye anlattı olanları Hacı’ya. Hacı güldü: -Yav öyle bir şey varsa işine bakaydın kardeşim. Ben bir taksiye biner giderdim. Zekeriye söylendi: -Yav abi sen de benimle eğleniyon ha, dedi.