Bir Diyarbakır türküsüdür Celal Güzelses’tan alınma. Şark Bülbülü bir söyler ki hakkını verir türkünün. İki dörtlüğünü aktarayım: “Arpa orağa geldi Zülüf darağa geldi Kalkın selama durun O yar odama geldi Arpalar dize kadar Yarim gel bize kadar Sana bir çorap aldım Topuktan dize kadar” Sene 1970’in başları. Irgatlık zamanı. Hüyükyurt’un dibinde Hayrettin Özkan’ın tarlası var. Hayrettin Özkan’ın lakabı Kel Hayrettin’di. Bunu da belirtelim. Tarlaya arpa ektirdi Hayrettin abi. Tarla verimli. Tohum toprağı sevdi. Bir ürün oldu ki dize kadar ne kelime adam boyu... Oğulcuk’ta orak sahneden çekilmiş. Biçerdöver de yeni yeni görülüyor ekin tarlalarında. Ekin biçme işi tırpanla yapılıyor. Trpana gelmiş arpa. Az biraz gecikirsen kurur. Dökülür,saçılır. Bekletmeye gelmez. Kel Hayrettin tırpancı arıyor. Arpa biçtirecek. Resul Karaca’yı gördü: -İresul! Bizim Hüyüğün dibindeki tarlayı biçen mi? Resul düşündü: -Biçerim biçmesine de bir arkadaş bulmalıyım. Ben sana haber veririm. O sıralar Resul lisede öğrenci. Geldi bizim Mehmet’in yanına: -Arkadaş, dedi. Hayrettin abinin arpasını biçek. Hiç olmazsa harçlığımızı çıkarırız. Mehmet duraksamadan “Olur” dedi. Hayrettin abi haber bekliyor. Resul, Kel Hayrettin’e olumlu yanıt verdi akşamdan. Ücrette de anlaştılar. Sabaha çalışma var. Hazırlık yaptı iki kafadar. Delikanlılık çağı bizimkilerin. Kanlarının deli dolu aktığı çağlar. Tırpanlar hazırlandı. Örs- çekiç,masat...Resul bir şişe şarap almış Boğazlıyan’dan. Şarabı da koydu alet edevatın yanına. Sabah kuşluk vakti çıktılar. Gıroğlan’ın dükkandan da çerez merez bir şeyler alındı. Tutuldu tarla yolu. Geldiler tarlaya. Sıcak da hafiften bastırıyor. Tırpan işine güneş doğmadan başlayacaksın. Sıcak çökmeden işe ısınman lazım. Hem de çiğ kalkmadan biçeceksin arpayı. Kırılmasın,dökülüp saçılmasın. Bizimkiler kuşluk vaktinden sonra arpa biçecekler(!) Ölme eşeğim ölme... Bir iki tırpan salladılar. Bir önceki yıl şemşamer ekilmiş tarlaya. Kökleri toplanmamış, kalmış. Kamış var alabildiğine. Resul’la Mehmet zorlandılar: -Hele şu nevaleyi yiyelim. Kendimize gelelim. Sonrası Allah kerim, dediler. Özün kenarına kurdular çilingir sofrasını. Bir güzel demlendiler. Bu arada vakit öğleye döndü. Aha Hayrettin abi eşeğe binmiş geliyor. Azık getiriyor ırgata. Geldi. Bizimkiler toparlandı. Resul şişeyi öze attı. Hayrettin abi baktı ki tarla olduğu gibi duruyor. Daha o bir şey sormadan Resul konuştu: -Hayrettin emmi! Tarlada şemşamer kökleri var. Kamışlı. Biz biçemek. Tarlanın böyle olduğunu bilmiyorduk. Kel Hayrettin hiç bir şey demedi. “Çüh” dedi, eşeğin yönünü köyden yana çevirdi. Gerisin geri dönüp gitti. İki kafadar rahatladılar. Üzerlerinden ağır bir yük kalkmıştı. Neşelendiler. Kaba boydan türkü, bozlak söylediler...Köye döndüklerinde gün akşam oluyordu.