Nisanın son haftasıydı. Asmalar henüz kol atmamıştı dallara. Ama kış uykusundan uyanmıştı. Hayata hazırlanıyordu asmalar. Patlamıştı gözleri domur domur. Oğulcuk’ta bahar bir başkadır. Havalar bir ısınır bir soğur. Gece gündüz ısı farkı fazladır. Neyin ne olacağı belli olmaz. Biz bahçemize domates, biber fidesi diktik. Erkenci. Sözüm ona erkenden domates, biber yetiştireceğiz. Hevesimiz kursağımızda kaldı. Bir akşam baktık. Hava birden bozdu. Peruz’um yazıklandı: -Bu gice asmaları, fideleri soğuk almazsa iyi... Ben çıkıştım: -Ne diyon sen? Ağzından yel alsın. Sabah kalktım. Bir kırağı düşmüş. Allah sizi inandırsın. Bahçede yeşeren çimenlerin üstü bembeyaz. Kar yağmış sanırsınız. Gayri ihtiyari gözüm asmalara gitti. Patlayan gözlerdeki yeşil yeşil tomurcuklar kavrulmuş. Aşağı indim bahçeye. Domatesler, biberler boynunu bükmüş. Arıların önündeki suluklarda su donmuş. Tavukların yalağı öylesine... Başımı kaldırıp göklere kahırlı baktım. Bir sitem yolladım yerlerin ve göklerin sahibine: -Sen benim yerimde olsan ne yapardın, dedim. Başka bir şey demedim. Bu yıl Erhan Ayyıldız’ın bahçesindeki asmaların bakımını da yapmıştım. Erhan’la konuşmuştuk. Erhan: -Abi çok memnun olurum. Asmalar kurumasın. Nasıl biliyorsan öyle yap, demişti. Erhan’ın babası Ömer abi iyi bahçıvandı. Öyle asmalar yetiştirdi ki köyde üstüne yok. Kazan kazan pekmez kaynatırlardı eşi Hikmet ablayla. Komşulara da göz hakkı tadımlık dağıtırlardı üzüm ve pekmezden. Yine bir bağ bahçe- bozumu sonrası pekmez kaynattılar. Hikmet abla bir tas pekmez getirdi. Peruz aldı pekmezi bir kavanoza koydu. Pekmezin rengi kopkoyu. Yoğun... Neden ki acep? Hikmet abla tası istemeye geldiğinde sordu Peruz’um: -Hacanne! Allah ağız dadıyla yidirsin. Bekmezin irengi niye öyle goyu? Hikmet abla güldü: -Haa! Gazanın dibini gomşulara dağıtdık. Birez topraklıydı da ondan herhal. Peruz da güldü. Hikmet ablanın doğruyu hiç eğip bükmeden söylemesi hoştu doğrusu. Ömer abi rahmetli olunca asmalar bakımsız kaldı. Bu yıl güzelce budadım. Kuruyan dalları ayıkladım. Diplerini temizledim. Ne çare kader, bu kez soğuk vurdu. Hani diyor ya bencileyin bir bahtı karalı : . "Kara bahtım, kem talihim Taşa bassam iz olur Ağustosta suya girsem Balta kesmez buz olur." . Yine de  güveren, yeşeren dallar var. Tomurcuklar...Onlara gözüm gibi bakıyorum. Asmalarda üzüm göreceğim umudundayım. Bakalım ayineyi devran ne gösterecek!