Erhan Afyoncu’nun, 160 yıllık batı yalanı, “Siz Avrupalısınız!”, başlıkla yazısını okuyordum, geldiğimiz noktada batının iki yüzlülüğünü, sözde ‘batılı dostlarımızın’ iki yüzlü değil, çok yüzlü, menfaatçi politikalarını görünce, biraz da kendimizi sorgulamak istedim. Şöyle biraz geriye gidelim; “1856’da Paris Antlaşması’yla Osmanlı ilk kez Avrupa devletleri içinde yer almış ve toprak bütünlüğü güvence altına alınmıştı. Ama 20 yıl sonra 93 Harbi’nde Rusya karşısında bizi yarı yolda bırakmışlardı.(Burada bir uyarı yapayım, Rus dahil hiçbir ülkeye belbağlamamak gerek) XIX. yüzyılda devletin günden güne kötüye giden gidişatı devlet adamlarını ve "aydınları" mevcut müesseselerde ıslahat fikrinden yenileşme fikrine sevk etti. Bu yenileşmede model Batı idi. Bu asır imparatorlukta yoğun bir Batılılaşma faaliyetlerinin yaşandığı bir dönemdi. Mahmud 1826'da Yeniçeri Ocağı'nı ortadan kaldırıp, III. Selim'in yarım kalan yeniliklerini radikal bir şekilde uygulamaya başladı. II. Mahmud'un reformlarıyla Osmanlı İmparatorluğu'nun yalnız askeri değil, idari, iktisadi ve sosyal yapısı tamamen değişti
. Model Avrupa'ydı. Mahmud'un reformları oğlu Abdülmecid'in Tanzimat uygulamalarıyla devam etti. Ancak dertlere deva olarak sunulan Tanzimat icraatları kötü gidişatı tersine çevirip, özlenen baharı getiremedi. Bu fermanın gayrimüslimlerle ilgili hükümlerini daha da derinleştiren yeni bir fermandan başka bir şey olmayan Islahat Fermanı'nın zamanla gerek gayrimüslimler gerekse Batılı devletlerce suiistimale uğratılması, Müslümanlar'ın kendilerini asli vatanlarında gün be gün ikinci sınıf vatandaş hissetmelerine ve Tanzimat anlayışını sorgulamaya başlamalarına sebep oldu…” Şimdi o günlerden bu yana yüzelli yıl geçti, batılı olma maceramızın artık sonuna geldik. Yanlış anlaşılmasın, benim gibi düşünenler batının bilgi toplumu olması, insan hakları v.s gib değerlerine sırtımızı dönmüyoruz. İkiyüzlüklerine itiraz ediyoruz. Onların Türkiye’deki 15 Temmuz ve Mısır için tutumları ortada. İşte batıya karşı duruşumuz bundandır. Onlar sahte cumhuriyetçi, sahte demokratlardır. Bu yüzden yarım asır batı kapısında beklettiler. Bir yarım asır daha bekleteceklerinden eminim, hatta ilelebet...
Bu süreçte, batılı olmayı yanlış anladık, batının pozitif değerlerine sahip çıkmamız gerekirken, sahte yüzlerine aldandık, sırtımıza bindirdik… Oysa biz kendimiz gibi olmalıydık.Ama kendimizi beğenmedik. Parçalandık, bölündük, kültürümüzü elimzden almalarına sessis kaldık. Okumadık, dinimizden, değerlerimizden uzaklaştık. Hala sorgulanacak durumdayız.
Çözüm aşağıdan, yukarıya özümüze dönüp, takva medeniyeti kurmaktan geçiyor. UYUMAK YASAK BİZE “Hicaz bölgesinde sıcak iklimi sebebiyle öğle ikindi arası hayat durur hemen herkes öğle uykusuna (kaylule) yatar. Evi olanlar evinde olmayanlar haremi şeriflerde ve camilerde uzanır uyurlar. Hac mevsiminde Mekke’nin Aziziye semtinde bir camide yakalarında Türk bayrağı kokartı bulunan iki hacı da öğleden sonra biraz uyumak isterler. Uzanırlar. Bir süre sonra birisi gelip onları uyandırır. ‘Uyumak yasak!’ der. Bizimkiler şaşırırlar, diğer uyuyanları gösterirler, ‘Herkes uyuyor ya?!’ derler. Adam, ‘Onlar Türk değil!’ der. Bizimkiler iyice şaşırırlar, adam der ki: ‘Türkler ne zaman uyusalar İslam dünyasının başı beladan kurtulamıyor, siz uyuyamazsınız!’ Yazar Resul Tosun anlatıyor; “Iraklı lidere bunu anlattım. 15 Temmuz’da birkaç dakikalık bir telefon konuşmasıyla bu milleti öyle bir uyandırdı ki sadece Türkler değil dünyadaki bütün halklar uyandı! diyor. Evet, bu hikayenin aynısını bende yaşadım, 2007 yılında, tavafta yoruldum, ikinci kata çıkıp uyuyayım dedim, tam uyumuştum ki, bir el bana dokundu, Türktü, “Hacım burada uyuma!” dedi. Önce tepki göstermek istedim, burası uyuma yeri değil, dua et, sabret!” deyince zemzemle yeniden abdest aldım ve ibadetlerime devam ederken, hacının uyarısının doğru olduğunu anladım. Neyse gelelim saadete, son 200 yıllık tarihimizi şimdi yeniden gözden geçirmek gerek, batı maceramız bana göre bitmiştir.
Şimdi sorgulama ve sonrası dirilme zamanıdır. Zaten olmayacak şeye amin demiştik. Mevlam’ın külli takdiri ne olur bilinmez ama bildiğim bir şey varsa, biz düzelmediğimiz sürece hiçbir şey düzelmeyecektir. Hadi kalın sağlıcakla.