Ben doğduğumda çedeneler kesiliyormuş. Ekim ayı olmalı... Garip anam akşama dek çalışmış bostan tarlasında. Çedene kesmiş. Ne yapsın? Her iş anama bakıyor. Babam köyde değil... Kim bilir nerde? Eli iş tutar başka kimse yok. En büyüğümüz H.Ömer abim. O da henüz yedisinde. Kafa kağıdına bakarsan doğumum 1 Mayıs. Arada nerden baksan bir altı ay  var. Bu aksaklık nerden geliyor peki?  Şurdan geliyor. O zaman günü gününe kim kaydoluyordu ki nüfusa? İlkokulu bitirirken nüfus kağıdı aldığımızı hatırlıyorum. Soyadım “Topal” dı. Daha sonra  bir sürü bürokratik işlemden sonra “Topaloğlu”yaptırmıştık. Biz lafı gezdirip dolaştırmayalım. Nerde kalmıştık? Anam çedene kesti akşama kadar. Karnı burnunda. Akşam inceden bir ağrı karınında. Zaman zaman gelip gidiyor. Uyutmadı bir türlü. Abilerim H.Ömer, Yusuf ve Ahmet uykudalar. Sabaha yakın doğurdu beni can anam. Bir başına. Kendi kendine...  Seslendi abilerime: -Hacımer, Yusuf, Ahmeet! Gakın la... Hanım bacınızı çağarın gessin, hadi. Çabık olun... Ben hasdayım. Hemen kalktı biraderlerim. Anama bir şey mi oldu telaşesi? Yüzlerinde korkunun izleri. Abilerim bir koşu çağırdı Hanım bacıyı. Hanım bacı anamın durumunu biliyor. Yel yepelek yelken kürek geldi. Kapı bir komşumuzdu Hanım bacı. "Hanım bacı"derdik ona. Çünkü annemle kardeş gibi yakındılar. Hanım bacı ortalığı topladı, beni sarıp sarmaladı. Anamın yanına yatırdı. Tam o sırada ben gözlerimi açmışım. Çıldır çıldır bakıyorum. Yusuf abim: -Ah gavır ah!.. Hanım bacısını bildi de nasıl bakıyor, dedi. Anamla Hanım bacı gülüştüler. Onların gülüşmesi abilerimi de güldürdü. Ben çıldırdayıp duruyormuşum.