Bir gönül dostu bana bir dosya göndermiş. Dosyanın adı: “Bir Bilmece”.  Dosyayı gönderen yakın köylümüz, hemşehrimiz. Adı bende saklı. Açıklamamı istemedi. Saygıyla karşıladım.

 Askerlik sonrası köyünden ayrılmış. Ömrü diyarı gurbette geçmiş. Şimdi emekli. Ege bölgesinde bir kentte yaşıyor.

Dosyayı açtım. İçinden bir mektup çıktı.  Mektupta aziz dostum 40 yıllık memleket hasretini  yazmış.

Buram buram hasret kokan bir mektup. Bir sessiz çığlık . Kırk yıldır çocukluğunu yaşadığı köyüne gitmemiş. Neden gitmediğini, gidemediğini uzun uzun anlatmış.  Diyor ki mektubun bir yerinde:

“Ben ne anamın ne de babamın cenazelerinde bulunabildim. Babamın öldüğünü üç ay sonra duydum. Anamın ölümünü de iki ay sonra bir köylümden duydum.

Hani Karacaoğlan diyor ya” Sebep ne ola gözden akan kanlı yaşa/ Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm”

Hani Sebahattin Ali diyor ya:

Yedi yıldır uğramadım yurduma/Dert ortağı aramadım derdime/Düşüp geleceksen ardıma/Kula değil yüreğine sor beni

Ben de kırk yıldır köyüme uğramadım. Şimdi ben babamın ve anamın mezarına gidemiyorum o nedenle bu içimde bir sızı.”

İçindeki sızı dinmemiş hemşehrimizin.  Bana soruyor: “Şimdi görüşünüz nedir? Ben saklambaç oynadığım, çelik çomak oynadığım, çocukluğumun geçtiği köyüme 40 yıldır gidemedim. Anca facebookta görebiliyorum. Köyümde akrabalarımı bile tanıyamıyorum.”

Hemşehrimizin acısı, hasret acısı. Ah deli hasret!.. Köyünde istenmediği için gelemediğinden bahsediyor ve Yunus’tan bir dörtlükle derdini dile getiriyor:

“Suyum alçaktan çekerim

Döner yükseğe dökerim

Görün ben neler çekerim

Derdim vardır inilerim”

Hemşehrimiz, ilk gençliğinde at yaydığı yerleri,  çift sürüp ekin ektiği, ekin biçtiği tarlaları her gece rüyasında görüyor. Köyü burnunda tütüyor.

 “Al sana bir bilmece, çöz çözebilirsen…” Mektubun bitiş cümlesi. Bu bilmecenin çözümü kolay mı? Şimdi ne denebilir? Öyle bir bilmece ki çözümü hem çok zor, hem de çok kolay. Düşündüm taşındım. Şöyle yanıtladım bu mektubu:

 “İşte geldik gidiyoruz. Dünya malı dünyada kalır. Gel köyüne aziz dostum. Çocukluğunu yaşadığın köyünü gör. Hasret gider. Köyde kalıp da sizi dışlayanlar belki utanırlar. Utanmazlarsa da boş ver. Takma kafana. Değmez canını sıktığına. Ben bunu bilir bunu söylerim.”

Dilerim önerime sıcak bakar hemşehrimiz. Eğer gelirse köyüne, Oğulcuk’a da bekleriz. Buluşuruz. Muhabbet ederiz. Hasret gideririz.