Bayram yaklaşıyor ve özlemlerimiz daha da derinleşiyor; sevdiklerimizle geçirdiğimiz bayramlar, evimizde sıcak pişen yemeğin kokusu, birlikte ağlayıp güldüğümüz ve bu yaşantılara eşlik eden huzurlu evlerimiz birçoğumuza eşlik etmiyor. Evlerimiz yıkılınca tabi ki yuvanın anlamı da değişime uğradı.
İlkokul dönemlerinizi hatırlar mısınız ? Sokakta oyun oynadıktan sonra evde akşam yemeğine heyecanla gelmek ne kadar anlamlıydı değil mi? Sizi evinizde karşılayan kendi evinize has bir koku eşlik ederdi. Bir evin bacasının tütmesi ne kadar önemliyse kokusu olmayan ev yalındır. Yalnızdır. Evi ev yapan sadece kokusu değil, o evin içinde yaşanan acı ve tatlı hatıralardır.
6 Şubat depreminden sonra artık birçoğumuzun evi yok. Bunu kabul etmek gerçekten zor. Kişisel tarihinizde size eşlik eden bağ eviniz, iki katlı eviniz, apartman katının 4 .katı artık sizin değil. Yerine yenisi gelir. Belki daha iyisi yapılır ama o ev kadar özel olur mu bilemem. Hatıralar da kolay birikmiyor ki... Yani yeni evinizde 30 yılı aşkın bir zaman ve yaşanmışlık oldukça eviniz değerli ve anılarla dolu olacaktır.
Yaşanan her şey o an’a aitti. Geçirmiş olduğunuz 40 yıl ve geriye kalan hatıralar biricikti ve o eve aitti. Ah nasıl geçti bilmiyoruz. Zaten yarısı çocukluk dönemi ve geri kalan yarısı gençlik dönemine denk geldi. Hayatı doya doya yaşama arzusu 30’lu yaşlardan sonra anlamlı oluyor.
Tabi ki yine de çocukluk ve herkesle geçirdiğimiz an’lar o kadar kıymetliydi ki sadece o zamandı yaşandı ve bitti. Hani şu güzel şarkı eşlik etse bize; orada bir köy var uzakta, o köy bizim köyümüzdür. Gitmesekte kalmasakta o köy bizim köyümüzdür...
Şarkılar daha bir anlamlı olmaya başladı. Bir evimiz var. Yıkılsa da yıkılmasa da o ev bizim evimizdir. Ölenler gitse de kalanlar için yine evimizdir. Belki yaşayanlar evinin ruhunun kalmadığını söylerler. Ailemizden birimiz yoksa da yine o ev bizim evimizdir.
Çünkü biricik evimiz masallarla büyümüştür. Süper baba dizisini izleyip, bana bir masal anlat baba, içinde tüm oyuncaklar , kurt ve kuzu olsun. Şekerle bal ... Şarkısına eşlik eden o güzel flüt sesiyle hatıralar ne anlamlıydı.
“ Bana bir masal anlat baba içinde tüm sevdiklerim , içinde Kahramanmaraş olsun.”
Bana yeni bir masal anlat baba hayatın bu denli acı olmadığı, çocukların mızıka eşliğinde şarkılar söylediği , insan eliyle kimsenin öldürülmediği bir dünya...
Bana bir masal anlat baba, dürüstlüğün kimseyi öldürmediği, kavramların birbirine karışmadığı bir dünya ve depremden değil de cinayetten öldü insanlar diye haykırmayayım.
Bana bir masal anlat baba, güneş ve ay her zaman dostum olsun.
Bu şarkı sözleri daha uzatılabilir . Geçen gitti. Geriye ne bıraktık ? Anılarımız mutlu etti mi bizi? Sevdiklerimizin ölümünden sonra iyi ki bunları da yaşadık , diyebildik mi?
Sevdiklerimizin kıymetini bildik. Gönlüm rahat diyebildik mi? Ya da çok pişmanım onlara anlamlı bir hayat sunamadım diye düşündük mü ?
İnsan ölümü çok yakından deneyimleyince sanki hatıralarına daha bir sahip çıkıyor gibi, zira elimizde kalan tek şey yaşanmışlıklardır.
Bana bir masal anlat baba, lunaparkın içinde kahkaha atan çocuk sesleri hayatımıza eşlik etsin.
Beni inandır baba, bu acılar bir daha yaşanmayacak.
Beni inandır baba, cennette tüm ölen bebek, çocuk ve yetişkin ile buluşacağız değil mi?
Bana daha güzel masallar anlat baba, kurt ve kuzu masalları sandığım kadar masum değilmiş.
Bana bu masalları anlatma baba, artık bunları yutmayacak kadar büyüdüm.
Kandırıldık baba , artık gerçek hayat neymiş acı acı yaşayarak gördük !