Doğru bakış açısını bilmeyenler, yani Kur’an perspektifinden hadiselere bakamayanlar, kul aklı ile yanlış yuvarlak değerlendirmeler yapıp, yaşananları yanlış yorumlayabiliyorlar. Hafta sonu eş dost ziyareretlerine önem veriyorum, bir çayhanedeyiz, masada Bugün ve Kahramanmaraş Gazeteleri, çoğunluğu işçi, esnef hemşehrilerimiz hemen etrafımızı çeviriyorlar. Olup bitenler hakkında merak ettikleri sorular birbiri ardı sıra gelince, biraz tarihten örnekler vererek soruları cevaplamak istedim. Gündem de ne var? Savaş ve şehitlerimiz, ekonomik daralma v.s. Onlara Uhud Savaşından bahsettim. Ali İmran Suresi Uhud Savaş’ını anlatırken, insan psikolojisini ortaya koyar. Onlara bu savaşta müslümanların neden yenildiğinin hikayesini ve oradaki münafık komutan Abdullah bin Übeyy bin Selûl’ün münafıkça yakyaşımından bahsettim. Bilirsiniz, Uhud başlı başına ibretlik bir savaş. Savaşa girenler arasında İslam orduları içinde 300 kişilik bir münafık ordusuda bulunuyor. Kur’an bu meseleyi anlatırken, mealen; ( 154) “Sonra o kederin arkasından Allah size bir güven indirdi ki, (bu güvenin yol açtığı) uyuklama hali bir kısmınızı kaplıyordu. Kendi canlarının kaygısına düşmüş bir gurup da, Allah'a karşı haksız yere cahiliye devrindekine benzer düşüncelere kapılıyorlar, "Bu isten bize ne!" diyorlardı. De ki: İş (zafer, yardım, herseyin karar ve buyruğu) tamamen Allah'a aittir. Onlar, sana açıklayamadıklarını içlerinde gizliyorlar. "
Bu işten bize bir şey olsaydı, burada öldurülmezdik" diyorlar. Şöyle de:
Evlerinizde kalmış olsaydınız bile, öldürulmesi takdir edilmiş olanlar, öldürülüp düşecekleri yerlere kendiliklerinden çıkıp giderlerdi. Allah, icinizdekileri yoklamak ve kalplerinizdekileri temizlemek icin (boyle yaptı).
Allah içinizde ne varsa hepsini bilir. Bu ayetten sonra ki ayette savaşı bırakıp gidenlerin hata işlediklerini, şeytana uyanların kalplerin kaydığını, buna rağmen Allah’ın bağışlayıcı olduğu belirtilerek, (156) “ Ey iman edenler! Sizler, inkar edenler ve yeryüzunde sefere çıkan veya savasan kardeşleri hakkında: "Eğer bizim yanımızda kalsalardı ölmezler, öldürülmezlerdi" diyenler gibi olmayın. Allah bu kanaatı onların kalplerine (kaybettikleri yakınları için onulmaz) bir hasret (yarası) olarak koydu. Canı veren de alan da Allah'tır. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görür.” Buyrulur ve Allah(cc) yolunda ölmenin, herşeyden hayırlı olduğunu yüce Rabbim bize bildirir. Bu savaşta dediğim gibi Abdullah bin Übeyy bin Selûl, münâfıkların reisi idi. Başında bulunduğu nifak şebekesinin yaptıklarından dolayı haklarında âyeti kerimeler, hattâ “Münafıkûn” adında müstakil bir sûre nazil olmuştu. Bu sebeple Resûlullah Efendimiz “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” bunlara karşı hep tedbirli olurdu.
KAFTANINI BANA KEFEN ET! Çayhane tıktım tıklım oldu, herkes bizi dinliyor. İbn-i Selül hakkında soru üstüne soru geliyor, anlatmaya devam ediyorum. “Bir gün, Abdullah bin Ebî Selül hastalandı. Resûlullah Efendimiz hasta ziyâretine gitti. Habîbullaha “Ben öldüğüm zamân namâzımı kıl. Bana duâ et. Kaftanını kefen et!” dedi ve bir müddet sonra da öldü... Bu münafığın oğlu olan Abdullah (radıyallahü anh) son derece samimi bir Müslümandı. Resûlullah Efendimizin huzuruna çıkarak babasının vasiyetini bildirdi. Gariptir ki, hayatı boyunca İslâmiyet aleyhinde plânları olan bu adamın kefenlenmesi için Resûli Ekrem Efendimiz sırtından gömleğini çıkarıp Abdullah’a verdi ve “Cenaze hazırlanınca bana haber veriniz, namazını kılayım” buyurdu. Cenaze hazırlanmıştı. Peygamber Efendimiz namazı kılmaya kalkarken Hazreti Ömer (radıyallahü anh), arkasından ridasına yapıştı; “Yâ Resûlallah! Allah sizi münâfıklar üzerine namaz kılmaktan nehyetmedi mi?” dedi. Peygamber Efendimiz gülümseyerek şöyle cevap verdi: “İstiğfar etmek veya etmemekte serbest bırakıldım. Ben de tercihimi yaptım. Allahü teâlâ, ‘Onlar adına ister af dile, ister dileme. Onlar için yetmiş kere mağfiret dilesen yine Allah onları bağışlayacak değildir...’ (Tevbe Sûresi, 80) buyurmuştur.” Daha sonra Resûlullah Efendimiz, Abdullah bin Übeyy’in cenaze namazını kıldı ve kabri başına kadar da gitti... Aradan çok zaman geçmeden Peygamber Efendimize münâfık ölüleri hakkında Cenâbı Hak tarafından ayeti kerime gönderildi…Nitekim, Abdullah bin Übeyy’in vefât ederken Peygamber Efendimizden medet umduğunu gören bin kişi samimiyetle Müslüman olmuştur. Bunu gören Hazreti Ömer de, davranışından pişmanlık duymuş, “Allah ve Resûlü elbette daha iyi bilir” demiştir... Bu olaydan çeşitli dersler çıkartmak mümkün.
Birincisi ölüm insanı heryerde bulur. Bunun için şehitlik ne güzel bir mertebedir. İkincisi, müslümanların
dünya malına meyletmemeli, kazançlarını Allah yolunda harcamalı. Üçüncüsü
münafıklara karşı dikkatli olmalı… Hadi kalın sağlıcakla.