Hayatın bize getirdiği kontrol edilemez o kadar mesele var ki, sanırım hayatın beklenmedik olgularına alışmak gerek. Hep mutlu ve güçlü olmak istediğimizde evet oluyoruz fakat yaşamın bize tükettiğini hayat durunca anlıyoruz. Hepimizin ortak konusu hiç birimizin sorunsuz olmadığıdır. Zaten , doğum bir travmadır. Bir bebek olarak hayata gelmek ve büyümek gerçekten hem fantastik, acı, trajikomik ve mutsuz olmaktır.
O zaman hayat bir travmaysa , başımıza gelen olayların kabul edilemez olması neden bu kadar zordur? Çünkü kendimizi koruma üzerine kurulmuş bir fizyolojimiz vardır. Zihnimiz, fiziksel hastalıkları kabul etmekte daha kolay ikna olur ama ruhsal hastalıkları kabul etmekte gerçekten zorlanıyoruz.
Hayatın acıları karşısında , hüzünlerini cesurca kabul edenlere yol açılıyor . Bir danışanımın çok güzel bir betimlemesini sizinle paylaşmak istiyorum; yaşadığın acılar yolumuzu şaşırtabilir ve sen yine de koridorda yürürken fotoğraflara bakarak yürü, nefes al ve biraz dur ve o zaman anlayacaksın hayatın sana anlatmak istediğini...
Bazen duyabilmek için meraklı gözlerle bakmaya ihtiyacımız var. Yaşadığımız olayları bize fayda vermeyen şekilde yorumlamak alışkın olduğumuz bir şeydir. Fakat yüreğin düşünceye ihtiyacı yoktur. Başımıza gelen olaylar yaşanmıştır ve bitmiştir. Önemli olan bu travmalara baş etme gücümüzün esneyebilmesidir. Ne yaşarsak yaşayalım sonunda başımıza gelene metanetli olmak en güvenilir yoldur.
Bu hayatta herkesin başına her şey gelir. Benim diğer insanlardan farkım yok. Bir insanda başka ve bende de başka türlü olaylarla hayat baş edebilme becerimizi geliştiriyor. Düşe kalka öğreniyoruz. Canımızdan can koparak...
Hepsi insan olmak için verilmiş bir iltifattır. Dağlara ve taşlara verilmemiştir. Ancak insana verilmiştir acılar, dönüşsün ve gelişsin diye ...
Acınıza müptela olun demiyorum. Onunla nasıl baş edeceğinizi öğrenin ve bundan sonra hayatı daha cesurca yaşamaya gönüllü olacaksınız .