Ülkemizde matematik eğitiminin çıkmazlarından belki de en önemlisi matematiğin ‘bilim’ olarak değil de şeklî olarak öğretilmeye çalışılmasıdır. Matematiği şeklî unsurlardan arındırıp O’nu düşünce formu olarak çocuklarımızın saf dimağlarına sunduğumuz zaman, matematiğin “düşünce” ile ne kadar da içiçe olduğunu anlayacağız.
Matematik, mahiyet itibari ile sentez ilmidir. Bu zaviyeden bakıldığında anlaşılacaktır ki, özünde düşünce formları mevcuttur. Matematik, düşünce formu olduğu kadar, aynı zamanda çocuklarımızın düşünce tarzlarını kuracak disiplinlere de sahiptir, hem disiplindir, hem de düşünce tertibidir.
Çocuğun şahsiyet ve akıl inşâ dönemlerine bakıldığı zaman görülecektir ki, çocuk zihni evreninde iki bilim sahasının kodları fıtraten var edilmiştir. Bu iki bilim; Dilbilim ve matematiktir. Düşüncenin iki boyutunu matematik ve dilbilimde görmekteyiz. Diğer tüm bilimler sanki bu iki temel ilmî sahadan tezahür etmiştir.
Çocuk, matematikle düşünmeyi mümkün hale getirirken, dilbilim yardımıyla düşünceyi ifade eder.
Eğitim noktasında ilerleyemeyişimizin bizce iki sebebi vardır;
1-Matematik ve dilbilimin ihmal edilmesi
2-Çocuklarımızın aklî gelişim süreçlerinde matematiğe ve dilbilime müracaat edilmemesi
Matematik ve Çocuk Zihni
Çocuk zihnî zemininin tesviyeye ihtiyacı vardır. Çünkü yeni akıl inşâsı ‘çocukluk dönemindedir.’ İnşâ başlayıp akıl binâsı dikilmeden zihni zeminin tesviye edilmesi gerekir. Bu işlemi matematik üstlenebilecek güce sahiptir.
Matematiğin çocuk zihnî evrenini düzenleyici fonksiyonundan dolayıdır ki, zihin kaotik bir evrenden çıkar böylece ‘yönetilebilir akıl’ dan, yani dışardan gelecek ‘propaganda’ ya algıları kapatır, böylece çocuğumuzun ‘müstakil akıl inşâ süreci’ kendi ‘oluş’ sürecini tamamlar.
Kaotik zihni evrenden düzenli zihni evrene geçen çocuk, kaostan arındırılmış şekilde ergenlik dönemine girecektir. Zira aklın en temel özelliklerinden birisi de nizami bünyeye sahip olmasıdır.
Matematik ve Soyut Düşünce
Çocuğu yetişkinlerden ayıran en önemli özellik ilk anda ‘hayal’ ve ‘duygu’ merkezli olmasıdır. Yetişkinlerin ‘akıl ve ben’ merkezlerinin temelinde ‘hayal ve duygu’ yatar.
Hayalin çocuğu… Muhayyile merkezi… Bu merkez sebebiyledir ki, çocuk ‘soyut düşünceye’ yahut soyut düşünebilme istidadına yetişkinlerden daha fazla sahiptir. Gönül Utku Hece Dergisinin Çocuk Edebiyatı özel sayısında ‘Sanal Çocuk Ortamları ve Edebiyat’ başlıklı yazısının hemen girişinde aktardığı ‘Çocukla filozof birbirine benzer, ikisi de önyargısız izleyicidir.’ tezi çocuğun filozofik yönünü ortaya koyan kelam-ı kibardır…
Çocuktaki soyut düşünebilme istidadını tetikleyen matematik, hem soyut düşünceyi mümkün kılıyor hem de ileri derecede bir ‘düzen’ sağlıyor. Eski dilde ‘mücerret’ Türkiye Türkçesi’nde soyut denilen düşünebilme formunu bilmeyişimizden dolayı, birçok sahada sekteye uğratıyorlar bizi. Soyut ve somut (Mücerret-Müşahhas) birbirinden kopmaması gereken, birisi teorik, diğeri pratik dünyamızı şekillendiren mevzuların haritasını önümüze koyacaktır. Ne teorik (soyut) düşünce pratik (somut) düşünceden, ne de pratik düşünce teorik düşünceden kopartılmalıdır. Burada görmemiz gereken gerçek şudur ki, her somut düşüncenin, temel kaynağı teorik düşüncedir. O halde teori olmadan pratik olmayacağı gerçeğini idrak etmemiz ‘biz’ için ‘su ve ekmek’ kadar elzemdir.
Zihin evrenin düzeni nitelik itibariyle soyuttur. Bu sebepten soyut disiplinlerle onu murakabe altına almak icab eder. Soyut disiplinlerin en sağlam yolu ise matematiktir.
Çocuk ve Matemâtiki Kurallar
Kural, nizam ve düzen demektir. Bu bağlamda, düzeni temin eden en muhkem alet ahlaki kurallardır. Hukukçular bilirler ki, ahlaki kurallar düzenleyici disiplinlerdir. Fakat ahlaki kuralların zihni evreni düzenlemesi, matematikteki kadar net ve kesin değildir. Çünkü Matemâtiki kurallar toplumların soyut düzenini disipline ettikleri gibi çocuklarımızın zihni evrenlerindeki problemleri de çözmektedir.
Matematik dışında başka düzenleyici konular ve işlemler de vardır elbette. Fakat hiçbir kural, Matematiki kurallar kadar rasyonel neticeler vermeyecektir. Bu sebepten çocuklarımızı matematikle buluşturmak demek; düzenli, hacimli, verimli zihni evrenlerin yolunu açacaktır.
Çok Boyutluluk Etrafında Çocuk ve Matematik
Batılı bir düşünür ‘matematik ilimlerin kraliçesidir.’ demiştir. Batı bilim anlayışı etrafında kısmen doğru olsa da bu gerçek, bize tam olarak uymaz. Bizim medeniyetimizin kendine mahsus bir ilim ve bilgi anlayışı vardır ve modern asırda da olmak zorundadır. Matematik belki bütün ilimlerin kraliçesi değildir, lakin çocuklarla alakalı ilimlerin şahıdır. Çünkü matematik çocuklara çok boyutlu düşünmenin kapısını aralar. Hem yüzeyi (satıh) hem de derinleri idrak imkânı sağlar. Matematiğin çok boyutluluğu birden sonsuza kadar farklı aralıklarla (birer birer veya ikişer ikişer…) saymakla öğretilir. Bu kendi iç disiplini dâhilinde bir düzendir. Fakat aynı zamanda ‘sıfır’ ile ‘bir’ arasında doğal sayı olarak bir adet sayı vardır, lakin rasyonel manada sonsuz sayı vardır. Buradaki sonsuz rakam çocuğun dünyasındaki farklı boyutlara geçişi mümkün kılma özelliği verebilir.
Matematiki düşünceyle beraber çocuk, sadece sıfır ile bir arasındaki sayı miktarının sonsuz olduğu ve her bir sayı ile diğer sayı arasında da sonsuz sayının bulunduğunu öğrenebilse/öğretilebilse büyük zihni patlamalar ve gelişmeler gerçekleşir. Tabii ki buna uygun eğitim sistemi ve nizamı dâhilinde...“Sıfır ile bir arasında sonsuz sayının var olduğu” gerçeğini donmuş yahut şeklî esaslarla değil de, bir fikir/düşünce formu olarak çocuklarımıza sunduğumuz zaman, belki de boyutsal geçişler bile çok ama çok kolaylaşacaktır.
Çocuklar ve Matematik Sevgisi
Georges Ifrah’ın matematik öğretiminde çocukların o zevkten nasıl koparıldığıyla alakalı L. Weyl Kailey’den yaptığı iktibası okuyalım: “Bebek küçükken parmaklarıyla oynar. Bu onun bedenine ilişkin ilk kavramdır. Sonra dünyayla, özelikle de elleriyle tanışmak için herşeye dokunur. Günün birinde iyi bir şey yaptığını sanan ve matematiğin dilediğince ‘mücerret’ olmasını isteyen bir öğretmen, çocuğa parmaklarıyla sayı saymayı yasaklar. Farkına varmadan, çocuğa kendi bedeniyle birlikte bedeninin matematikle ilgili bütün çağrışımlarını yasaklamış olur. Benim önümde ellerini yeniden kullanabildikleri için rahatlayan kaç çocuk gördüm.”
Devam ediyor Georges Ifrah:
“Ortalık, ciddi insanlar bir yana, sözü durmadan kendi uzmanlıklarına getirmek isteyen tuhaf insanlarla doluydu doğrusu. Ama onları ikna etmek gerekiyordu; çünkü, görünüşte değersiz olan önemli gelişmelerden haberdar olmak ve ayrıca benim gibi işe yeni girmiş birinin yapacağı her türlü yorum hatasından kaçınmak için araştırmayı onların denetimine bırakmak kaçınılmazdı. Benim matematikten başka bir şeyle ilgim olmadığı için, onları yalnız ciddiyetime, dürüstlüğüme, işin önemine inandırmam yetmiyor, ‘rakamlar’ ile ‘matematik’in tamamen aynı şey olmadığı düşüncesine de alıştırmam gerekiyordu. Hâdiselerin akışı bu mevzuda beni haklı çıkaracaktı… Herşeye rağmen vakıa enterasan. Rakamlar öylesine cisimsizleşmiş ki, sonunda çok insanca oldukları, hatta şiire ait bir cevher oluşturdukları çağlar unutulup gitmiş. O kadar ki, matematiğe hiç yeteneği olmayanlar, onları kendi yoksunluklarının veya horgörülerinin nesnesi hâline getirmişler.” ‘Çocuğa parmaklarıyla saymasını ve çağrışımlarını yasaklayan öğretmen.’ dehşetengiz bir şey yaptığının farkında mıdır? O halde bu misalden ne anlıyoruz; ‘Önce çocuklarımızı anlamak, anlamak, yine anlamak.’ Yoksa karanlıkta etrafa mermi sallayan sarhoştan farklı olmayacağız.