Doğada olmayan yeni formlar yaratmak gibi bir iddiam yok.O tırtılı ben öyle görüyorum, siz başka. Sembolik tarafı da var. Bunu söylemem.Bana ait, sormayın! diyor Elvan Alpay. Galeri Nev'in Mısır Apartmanı'nda açılanyeni mekânındaki "Düş-Orman" sergisi 13 Aralık'a dek açık.

14 yıl sonra tekrar tuvale dönen Elvan Alpay, sergisineismini veren iki şeyden bahsediyor en çok; düşlerden ve ormandan. Bir arababası Şahin Alpay?a da geliyor tabii laf...

Sanatçı Elvan Alpay’ın, 14 yıl aradan sonra tuvaledöndüğü yeni sergisinin adı ‘Düş-Orman’. Sanat pratiğini söze dökmektenhoşlanmayan Alpay’ın gerginliği, laf kendisine uzandıkça artsa da, ketumluğunuyer yer kırabiliyoruz.
Alpay, hayata tekrar inanabilmekten, birliktelik ve uyuma duyduğu ihtiyaçtanbahsediyor. Şahin Alpay’ın kızı olmanın anlamını, siyasetle iç içe bir evdebüyümenin imge dünyasına kattıklarını konuşmak isteyince “Bunları sizeanlatamam...” diyor. Ormanın karanlık, tekinsiz bir yer olduğu kadar,özgürleştirici yanına dönüyoruz tekrar. Herkesin bir ormanı olduğunu söylüyorAlpay...

Galeri Nev’in Mısır Apartmanı’ndaki yeni mekânında açılan‘Düş-Orman’ 13 Aralık’a dek görülebilir.

Sizi ormana yaklaştıran, bu çalışmaya kaynak olan hisneydi?
Çok söze dökmekten hoşlanmadığım, söze döktüğün anda sığ ve yüzeysel kalan birsürü şey bir arada... Ormanın kendisi de, orman kavramı da bireysel yaşamımdaçok önemli bir yere sahip. Ormanın içinde kaybolmak, tehlikeye açık ama aynızamanda müthiş özgürleştirici... Bir sürü, birbirine çok tezat kavramı içindebarındırıyor. Bu sergide kullandığım mantarların da evrensel birlik hissiyle,evrenle bütünleşebilme, yani aidiyetle ilgisi var. Hayata tekrarinanabilmekten, yaşamın mucizevi bir tarafı olduğundan, kendi içindekimucizesinden ve o mucizenin bir parçası olabilmekten bahsetmek istedim.

Aidiyet ve uyum ihtiyacı olarak adlandırdığınız bu durum,bir spiritüel inanışı mı akla getirmeli?
Hayır, daha varoluşsal bir anlam var. Yaşamın bir parçası olabilmek her zamanolası bir şey değil. Bu hisse kapılmak, hele bugünkü toplumda hiç olası değil.Bu sürat ve değişimin içerisinde, benim 40 yaşında hakikaten, tekrardan birşeyin parçası gibi hissedebilmem çok yükseltici. Bu, her zaman yakalanabilecekbir durum değil. Hepimizin dönem dönem baş etmek zorunda olduğu bir dışarıdakalmışlık ve içine girememe hali... İşte düşsellik de orada. Buradan çıkışlaüretilmiş işler bunlar.

Sizce nasıl ihtiyaçlara gerek var?
Yaşamın değerli ve mucizevi olduğuna inanmaya çok ihtiyaç var. Bu kadarkaramsarlığın içinde hâlâ bunu hissedebilmek çok iyi geliyor insana.

Kendi sanat dilinizden uzaklaşmadan tuvale döndüğünüzüzikrediyorsunuz bu sergi için... Sanat dilinizi oluşturan öğeler tam olarakneler?
Kemikleşmiş öğesi döküm. Farklı malzemeler ve bunlardan çoğalttığım parçalarıbir araya getirerek oluşturduğum yeni bütünler... Farklı malzemeler, farklıobjeler olsa da, sonuçta baktığınız zaman, yüzey resmi yaptığımda da hep birkatman söz konusu. Rölyefik işler yaptığım zaman da hep aynı formun tekrarıvar.

Farklı malzemeler kullanmanız sanatsal arayışınızı nasıletkiliyor?
Malzemeye, forma, ellerimle bir şeyler yapmaya meraklıyım. Dokunma hissiniseviyorum. Reel, elle tutulabilir nesneler anlatımımı zenginleştiriyor. Buyüzden de hep bir rölyefe, üçüncü boyuta ihtiyaç duyuyorum. Her şeyden önce 14yıl ara verdim tuvale. Tekrar pentüre geçmek, böyle bir anlatımda bulunmanın heyecanıve kontrolü var. Kontrol de zaman alıyor. Zaten bu yüzden serginin adında ‘düş’de var. Bu sergi hafif bir sergi... Travması yok. Yani bu sergi banakendiliğinden olmuş gibi geliyor. Zorlama yok.

Yaşadığınız sokak, semt, şehir, insanlar resimlerinizdenasıl varlar?
Hayatım bire bir var. Çünkü işlerim beni oluşturuyor. Bir fanusta yaşamıyorum,sokaktayım ve farkındayım. Ülkemde, dünyada ne olup bittiğini izlemeye çalışanbiriyim. Bir resme baktığınız zaman ‘Elvan şunu yaşamış, şunu da oraya koymuş’ yok.Bunlar tabii ki güncelim, tabii ki benim hayatım. Bire bir tasvirler yok amaben varım, daha ne olsun!

Bir arada olma ihtiyacından bahsediyorsunuz. Bu ihtiyaç,Türkiye’nin şu anda içinde bulunduğu şartlardan ne kadar besleniyor?
Bu ihtiyacı çok yoğunlaştırıyor gerçekten. Epeydir büyük korkular ve endişeleryaşıyorum. ‘Ay başımıza neler geldi, daha neler olacak’ değil. Bu çağda hâlâ bukadar temel meseleleri çözememiş olmamızdan dolayı umutsuzluğa kapıldığımoluyor. Türkiye hâlâ o temel meseleler üzerinde uğraş veriyor. Temel hissimhüzün belki; burada olunmamalı, bu kadar olmamalı gibi... Bunları çoktan aşmışve ilerlemiş olmalıydık... Dünya bu kadar hızla giderken, üzerindekonuştuğumuz, birbirimizi hırpaladığımız meselelerin ilkelliği beni ürkütüyor. Amageçecek diye umutluyum. Üstesinden gelinir elbet, inşallah!
Babanız Şahin Alpay. Dolayısıyla evinizi, büyüdüğünüz ortamı siyasetten ayrıdüşünmek imkânsız...
Siyaset her zaman hayatımızın bir parçası oldu tabii ki. Babamın hayatı benimhayatımı da bire bir etkiledi. Babam yoğun politikanın içinde gözlemci olduğuiçin, bizi dışında tutmak için efor da sarf etti. Hep mesafeliydik siyasete.Benim meylim hep resimdi. Ama gözlem açısından siyaset hep hayatımda oldu.

Hayatınızda resme dair ilk ne hatırlıyorsunuz?
Herkes gibi ben de çocukluğumdan beri resim yapardım, sadece resim yapardım,durmadan resim yapardım... Benim için o kadar özel, o kadar farklı bir dünyaydıki, o özelliği kadar da korkutucu, ulaşılmaz bir anlatım biçimiydi. Çokürkerdim; hiçbir zaman bu aşamaya geçebileceğimi düşünmedim. Daha ilerizamanlarda anladım ki, ben ancak kendimi bu şekilde iyi hissedebilirim.

‘Orman’ ve ‘Düş’... İkisi de kavram olarak bugünündünyasında kendine kolay yer bulamıyor galiba...
Benim doğa-insan-mekân gibi bir derdim yok. Resimlerimle sosyolojik açılımlardada bulunmuyorum. Tabii ki doğa herkesin hayatında çok önemli bir yere sahip.Benim söylemem neyi değiştirecek? Bu resimlerde gördüğünüz kökler benim köküm.Öyle bir kök yok. O benim bitkim. Doğa kendimi anlatmama elveriyor. O tırtıl, osarmaşık, o yosun; onlar benim! Yok, öyle bir yosun. Ama bu da çok önemlideğil. Doğada olmayan yeni formlar yaratmak gibi bir iddiam da yok. O tırtılıben öyle görüyorum, siz başka türlü görüyorsunuz. Sembolik bir tarafı da var. Bunusöylemem. Bana ait, sormayın! Bir sergide bin beş yüz tane kurbağa yaptığımda,kurbağaya çok atıfta bulunduğumu anlarsınız. Ancak kurbağanın senin için neanlama geldiğini kendi adına çözümlemek durumundasın. Bulman lazım: Neden bunakafayı bu kadar takıyorsun!