Gönül ve ruh dünyamızı aydınlatan büyüklerimizi unutmamak adına O zatların, miladi ve hicri tarihlerine göre; doğum ve vefat yıldönümleri geldiğinde hayatlarına dair kısa bilgileri derleyerek her Cumartesi günü bu köşede paylaşmaktayım. Bu hafta ki Gönül Dünyamızı Aydınlatan Mümtaz Şahsiyetlerden bazıları:
AHMED EL-BEDEVÎ
Mısır evliyâsındandır. 596’da (Miladi 1200) Fas’ta doğdu. Yüzünü Afrika bedevîleri gibi örttüğü için el-Bedevî, cesur ve atılgan bir genç olduğu için de el-Attâb ve Ebü’l-Fityân lakaplarıyla tanındı. Gençlik döneminde zâhirî ilimlerle meşgul oldu. fıkıh tahsil etti, özellikle Şâfiî fıkhında derinleşti. Hicrî 633 tarihinde gördüğü bir rüya üzerine Irak ve Şam’a gitti ve daha sonra Mısır’ın Tanta şehrine yerleşti. Bu suretle Bedevî, Tantavî nisbetiyle de şöhret buldu. Tasarrufu devam eden Dört Kutuptan biridir. Kendisi yedi kıraat üzerine Kur’ân-ı Kerim okur, zamanının çoğunu ibadetle geçirirdi. Tanta’da 41 sene kadar ömür sürdü. Ahmed-i Bedevî 12 Rebiü’l-Evvel 675 (24 Ağustos 1276) tarihinde Tanta’da vefat etmiş ve buraya defnolunmuştur. Ahmed Bedevî’nin günümüze ulaşan eserlerinden bazıları şunlardır: Evrâd, (Süleymaniye Kütüphanesi’nde) Salâvatlar, Vasâya’dır.
AHMET HATİPOĞLU
Prof. Dr. Mehmet Hatipoğlu'nun ikizi olarak 1933'de Burdur'da dünyaya geldi. 1955'de ses sanatçılığı sınavını kazanarak Ankara Radyosu'na kadrolu olarak girdi. A.Ü.Hukuk Fakültesi'nden 1961'de mezun oldu. Ankara Radyosunda Tanbur sanatçısı, Ses yönetmeni (tonmayster) ve Kudüm sanatçısı oldu. Tâkib eden yıllarda, “Türk Mûsıkîsi Müdürlüğü” yaptı. Hocalık, Denetleme, Araştırma ve İnceleme, Repertuar gibi çeşitli sanat kurulu uzman üyeliklerinde bulundu. Ahmet Hatipoğlu, elli yılı aşkın sanat hayatında sayısız dînî ve din dışı Türk Mûsıkîsi eserine icrâ vasfı kazandırarak bu eserleri repertuarımıza katarak, pek çoğunu bizzat sesi ve sazıyla ya da şefliğini yaptı. Üzerinde uzun uğraşlar verdiği, Kutb-i Nâyi Osman Dede'nin (1652-1730) büyük eseri "MÎRÂCİYE"nin tamamını (2 saate yakın) ilk defa TRT'nin katkısıyla "Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı" adına Ankara Radyosu Tasavvuf Korosuyla birlikte banda okuyarak tanıtılmasını sağlamıştır. Kendisi, Musıki üstatlarınca "Çağımızın Itri'si olarak" anılıyordu. Üstad Ahmet Hatipoğlu, 23 Ağustos 2015 de Hakka yürüdü.
AHMED ER - RÜFÂÎ
Rüfâiyye tarikatının kurucusudur. Asıl adı Seyyid Ahmet bin Alî el-Mekkî bin Yahyâ er-Rüfâî’dir. Hicrî 512’de Bağdat ile Basra arasında kalan Batâih Bölgesinde Ümmüabîde köyünde doğdu. Hz. Hüseyin’in (r.a.) soyundan gelen bir seyyid olduğunda bütün kaynaklar ittifak halindedir. Babası vefat ettiğinde yedi yaşında olan Ahmed er-Rüfâî’yi, devrin büyük tasavvuf âlimlerinden olan dayısı Mansûr el-Batâihî himayesi altına aldı. Kur’an öğrenimini ve hıfzını tamamladıktan sonra, Ali Ebü’l-Fazl el-Vâsıtî ve devrin diğer âlim ve mutasavvıflarından İslâmî ilimleri öğrendi. Vâsıtî ona icâzet verdi ve hırkasını giydirdi. Kaynaklar onu âlim, muhaddis (hadis âlimi), Şâfiî fakihi (İslâm hukukçusu) ve müfessir (tefsir âlimi) bir sûfî olarak tanıtır. İslâm âlimleri Ahmed er-Rüfâî’nin tasavvuf ve tarikat anlayışını Kitap ve Sünnete tamamen uygun olarak görmüşlerdir. Ttelif ettiği ve günümüze kadar intikal etmiş tek eseri el-Hikemü’r-Rüfâ’iyye’dir. Ahmed er-Rüfâî şiddetli bir hastalık sonucu 13. Ağustos 1182 ‘de Hakkın rahmetine kavuştu. Kabri Bağdat’ın güneyinde Vâsıt yakınlarındadır.
PROF DR. AHMET HALUK DURSUN
Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Haluk Dursun, Van’ın Erciş ilçesinde geçirdiği trafik kazası sonucu 19 Ağustos 2019 da hayatını kaybetmişti. Haluk Dursun Hoca, tam bir kültür adamıydı. Geride önemli eserler bıraktı. İstanbul’da Yaşama Sanatı; Nil’den Tuna’ya Osmanlı Yazıları; Tuna Güzellemesi; Osmanlı Coğrafyası’na Yolculuk; Boğaziçi’nde Kırk Yılım; Ayasofya Müzesi Kültür Envanteri; Şehir ve Kültür: İstanbul; İncir Çekirdeği: Hereke'den Çıktım Yola; Medeniyet Köprüsü Beş Şehirli başlıca kitapları gibi… Haluk Hoca, vefatından önce yaptığı son konuşmasında; '' Dicle'nin, Murat'ın, Karasu'nun, Zap Suyu'nun, Aras'ın kuzularını çakallara kaptırmayacağız.” Demişti. Cenaze namazında Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, hocanın bu sözüne atıfta bulunarak “Haluk Hoca hiç endişe etme, Dicle’nin kuzularını Allah’ın izniyle çakallara yedirtmeyeceğiz” demişti. Haluk Dursun hoca gönül ve ruh dünyamızı aydınlatan mümtaz şahsiyetlerden biriydi. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun.