Geçmiş gün, bir tarihte bahçede çalışıyorum. Güz bakımı. Bitki köklerini topluyorum. Yabani ot kalıntılarını alıyorum. Bunlar çapalamada sorun çıkarıyor. Çapa makinesinin bıçaklarını kilitliyor. Bu artıklar makinecağazın elini kolunu bağlıyor. Bu engelleri kaldırmak iş verimliliği açısından elzem. Ben böyle kendimi kaptırmışım, ala tırıs giderken sol gözüme bir yabancı cisim kaçtı. Sol gözüm ama sağdaki de etkilendi her halde. Gözlerimi ovaladım,üfeledim. Kaçan her ne ise batıyor. Üfeliyorum, olmuyor. Gözlerim kan çanağına döndü. Bir de sulandı mı? Durduk yerde göz pınarlarımı yaş bürüdü. Yıkadım, kuruladım. Olmadı. Peruz baktı, kapağını kaldırdı sol gözümün. İnceledi bir doktor titizliğiyle. Bir şey göremedi. Ve akşam oldu. Benim sol gözüm sızlamada. Yattık. Ben yatamadım. Gecenin bir yarısı kalktım. Yine yıkadım sol gözümü. Çare değil, ama yapacağım başka bir şey de yok. Uykusuz bir gece geçirdim. Sabah kahvaltıdan sonra tuttum Boğazlıyan’ın yolunu. Hastaneye varıp kayıt yaptırdım. Bekleşiyoruz göz polikliniğinin önünde. Kalabalık. Kimisinin gözüne ilaç damlatılmış. Onları daha sonra görecekmiş doktor. Doktorumuz da hanım hanım bir bayan. Övüyorlar. Hastasına saygı duyan bir hekimmiş. Öyle diyorlar. Sıram geldi. Girdim içeri. İlkin doktor asistanı hemşire gözlerimin grafiğini çekti. Bana verdiği fişle doktorun karşısına geçtim: -Nedir şikayetiniz? dedi doktor. Anlattım. Sol gözüme bir damla damlattı. Sonra göz kapağımı öyle bir ters yüz etti ki göz kapağı kaşımla birleşti sandım. Hem de çok seri bir hareketle. Elinde bir mercek. İnceledi zavallı gözcağazımı. Oturdu masasına. Reçete yazıyor. Bir taraftan da bana tavsiyede bulunuyor: -Gözüne bir cisim kaçmış. Çok kaşımışsın. Ovuşturmuşsun. Tahriş olmuş. Şu anda bir şey gözükmüyor. İyileşmesi birkaç gün sürer. Reçeteyi yaptırın. İlaçları kullanın. Bir hafta içinde geçmezse tekrar gelin. Hay Allah razı olsun. Sevindim. Hele de o yabancı cismin gözümü terk etmesi sevincimi artırdı. Elimdeki daimi gözlüğü takmışım burnumun ucuna. “Takmışım” diyorum. Buraya dikkat isterim. Teşekkür ettim doktor hanıma. Çıktım poliklinikten. Hastanenin merdivenlerini iniyorum. A...A...Gözlüğüm nerde? Çantama baktım. Yakın gözlüğüm çantada. Diğeri yok. Döndüm gerisin geri. Poliklinikte unutmuş olmalıyım. Çaldım kapıyı. İçeri girdim. Doktor bir başka hastayla meşgul. Hemşire sordu: -Buyrun. Bir şey mi unuttunuz? -Evet... Gözlüğümü bulamıyorum da... Burada kalmış olmalı. Hemşire gülümsedi: -Şu gözünüzdeki olmasın! Ben elimi attım gözlerime yukarı. Burnumun ucundaki gözlük geldi elime. Hemşire başladı gülmeye. Ben de tabii... Doktor mu? O hastasıyla ilgileniyordu. Sanırım bizi duymadı. Daha sonra hemşire anlatmıştır doktora. Gülüşmüşlerdir. Oluyor işte. Unutuyor insan. Gülmeyin yahu! Sizin başınıza da gelebilir. Size de gülerler sonra.