Hindi yani culuk tavukgillerden bir kanatlıdır. Parlak,esmer tüylü,başı boynu tüysüz. Yetişkin bir hindinin boyu bir metreyi bulur. Özellikle erkek hindiler kuyruğunu bir açar,bir gubarır ki. Kanatlarının ucunu yere sürte sürte bir dolaşmaları vardır. Yalancı pehlivan misali. Bir de ses çıkarırlar: “Gulu,gulu,culu,culu!..” Belki de bu sebepten bizim oralarda “culuk” derler hindiye. Çocukluğumuzda laf atardık böyle gubaran culuklara: “Anan gozel sen çirkin!.. Gubaramazsın kel Fatma!..” diye. Bir bağrışırlardı ki sormayın. Ana yurdu Amerika hindinin. Amerika’dan dünyaya yayılmış. Rivayete göre Amerika’nın keşfi sırasında ilk karşılaşılan topraklar Hindistan sanılmış. Bu yüzden bu hayvanlara hindi adı verilmiş. Hindî; Hindistanlı, Hintli manasına da gelir. Edebiyatta siyah ben ve siyah rengin simgesidir hindi. Pir Sultan Abdal’ın bir dörtlüğüyle örneklendirelim bu savımızı: “Hindidir yârimin kaşları hindi Bilmem melek midir gökten mi indi Bir su ver içeyim yüreğim yandı Temmuz aylarında kar safa geldin” Mecazi mânâda kolay aldanan kimseye de hindi derler. Hindi gibi gabarmak (gubarmak) böbürlenmek,şişinmektir. Söz buraya kadar geldi. Hoca Nasrettin’i hayırla yad edelim. Bir gün pazar yerinde dolaşırken Hoca bir bakar yumruk kadar gubalı,çengel gagalı bir kuşun etrafında bir yığın insan. Kuş satılık. Bir altın istiyor satıcı. Hocanın kafasında bir şimşek çakar. Hemen eve gelir. Bir erkek hindi yakalayıp kucağına alır. Gelir pazar yerine. Sorarlar fiyatını. Hoca iki altın ister.Derler ki: -Hocam! Bir hindiye iki altın çok değil mi? -Niye çok olsun. Baksana yumruk kadar kuşa bir altın istiyorlar. -Hocam, o papağan. O kuş konuşur. Hoca kestirip atar: -Benim hindim de düşünür. Ey azizler, gelelim Oğulcuk’a. Yetmişli yıllar. Bizim fakirhanede anam,Peruz (Fatma),Hacer kalmadalar. Peruz, taze gelin. Mevsim kış. Bizim bir anaç culuk(hindi) var. Kış olduğundan tavukları,culuğu ahıra sürüyorlar. Bir sabah anam erkenden ahıra varır. Bakar ki anaç culuk boylu boyunca uzanmış. Kafası yok. Anam ellerini dizlerine vurur: -Vov gorüyon mu? Nolmuş ki bu culuğa? Peruz’la Hacer’e verir kara haberi. Kıyamaz culuğa. Der ki: -Culuğun gafasını yircoğca(*) yimiş. Mundar olmuş olmasına da yirseniz yiyin siz. Ben yimem. Hacer’le Peruz bakışırlar. Gözleriyle anlaşırlar. "Ha ha... da"(**) tüyünü teleğini yolarlar culuğun. İçini boşaltırlar. Koyarlar ocağa kaynatırlar. Peruz’la Hacer bir güzel yerler culuğu. Peruz zaman zaman anlatır. Güler: -Bir de gozel eti varıdı ki Hacer’le gulüşe gulüşe yidik. Anam bir lokma bile almadı, der. Aziz dostlar! Hindiname'ye devam edeceğiz. Şimdilik bu kadar yeter. Sözü fazla uzatıp sabrınızı zorlamayalım. (*)Yircoğca: Sansar (**) "Ha ha...da: Hemencecik,çabucak