Kent Selçuklu ve Dulkadirli zamanlarında Sarayaltı, Bey Camisi, Haznedarlı Camisi ve Eski Bedesten çevresinde yoğunlaşmış idi. Osmanlı egemenliği ile birlikte kale çevresi ve kuzey yönünde gelişmeler olmuştur. Batıya yerleştirilen Beyazıtlılar ile doğudaki Dulkadirli soyluları son yıllara değin bir çekişme içinde olmuşlardır. Kanlıdere sınır sayılmıştır. Bu derenin adı bu iki aile arasındaki kavgadan kalmıştır. 1526 ve 1563 sayımlarında kentlilerin tamamının Müslüman olduğu yazılıdır. Gerek Selçuklu, gerek Dulkadirli ve gerekse Osmanlı döneminde yapılan pek çok cami, mescit, medrese, han, hamam, türbe gibi yapıların ancak bir bölümü günümüze ulaşabilmiştir. Bunların da çoğu onarım yapılırken özgünlüğünü yitirmiştir. 1978 yılında yapılan imar(!) etkinlikleri çerçevesinde Beyazıtlı Camisinin yanındaki valilik ve adliye binası olarak iş gören güzelim ahşap yapı, 1980 sonrasında ise Ulu Caminin yanındaki taş yapılı Belediye (Uray) binası ve Ekmekçi Mahallesinin güzelim konakları bir kalemde silinip atılmıştır. O kendine özgü yöntemlerle yapılmış usta işi yapılar birer birer yok edilmiştir. Kendi gereksinmelerini karşılayan yüzlerce dokuma tezgâhından birini bile bulmak neredeyse olanaksızdır. Köylülerimizin kilim ve dokumalardan bir iki örnek anca kalmıştır. Demir, bakır, deri işçiliği can çekişir durumdadır. Nacarlık, dülgerlik bitmiş ancak marangozluk sandık yapımı nedeniyle ayakta kalabilmiştir. Hanlar, hamamlar başta olmak üzere zanaatkârlık düzeyinde olsa da sivil mimari yok edilmiştir. Bugün arabalarla ve apartmanlarla doldurulmuş kentlerimizin geçmişimizle neredeyse hiç ilgisi yoktur. Bütün Türk illerinin olduğu gibi Maraş’ın da tutuculukla (muhafazakârlıkla) hiç ilgisi bulunmamaktadır. 1950’li yıllarda kent içerisindeki toprak olan yollar genellikle kaldırımsız olarak kara taşlarla kaplanmaya başlamıştır. İrili ufaklı bu yollar Ulu Cami çevresinde birleşirdi. Eczaneler, taksi ve cip durakları, doktorlar hep Ulu Cami çevresindeydi. 1966’dan sonra Trabzon Caddesinin açılmasıyla bölge bu özelliğini Trabzon Caddesine kaptırmıştır. Kurtuluş Savaşına değin Maraş’ta büyük ve geniş bir cadde yok imiş. Yollar genel yapıya uygun olarak dar, dik ve dolambaçlı imiş. Yolun ölçüsü iki yüklü hayvanın karşılıklı olarak geçmesine uygunluğuna göre değerlendirilmiş. Buna karşın bugün Kapalıçarşı konumundaki çarşıdan belediye otobüsleri geçerek giderdi. Demek ki o günlerdeki araçlar küçücükmüş. Yolların bu denli dar ve ulaşımın zor olması nedeniyle her mahallenin kendi adına büyük ya da küçük bir çarşısı vardı.
ADI NEREDEN GELİYOR Kahramanmaraş’ta yapılan kazı çalışmalarında bundan yedi bin yıl önce Maraş’ın Halaf adlı iki bin kişinin yaşadığı bir yerleşim yeri olduğu ortaya çıkarılmıştır. Maraş adı ilk kez Hititler döneminde dillendirilmiştir (İ.Ö.200-1200). O dönemdeki belgelerde Maraş adı Markasi biçiminde geçmektedir. Hititlerin dağılmasından sonra Maraş’a Gurgum adı verildiğini Maraş Aslanı adıyla geçen heykelin üzerindeki yazıdan anlıyoruz. Asurlular dönemindeki yazıtlarda ise kentin adı Margasi’dir. Roma dönemindeki adı ise Germanicia’dır. Ama hemen Bizans döneminde Marasin, Marasion olur. Arap kaynaklarında Meraj, Meraş olarak yerini alır. Bu adın merdiven anlamına geldiği de söylenir. Maraj, Markasi, Marasion, Margas, Margaji, Marassion gibi adları değişik kaynaklarda bulmak olanaklıdır. Başta Kıbrıs olmak üzere birçok yerde Maraş adı vardır ancak ne anlama geldiğini kesin olarak bilen yoktur. Gerçek olan şudur ki dört bin yıldır bu kent Maraş adıyla anılmaktadır. Maraş kenti eski bir yerleşim yeri olduğu için daha da eskiye gidilebilir. Döngel Köyünde bulunan Dilekli Mağarasında yapılan kazılarda on sekiz bin yıl öncesine ait olduğu belirlenen topraktan yapılma Ana Tanrıça figürünün bulunduğunu da söyleyerek düşüncemizi biraz daha derinleştirebiliriz. Kimi söylentilere göre de adını geçmişte yaygın olan hastalıklardan almıştır. Bunlardan biri Maraş ovasının bataklarında bolca bulunan sivrisineklerin bulaştırdığı sıtma hastalığıdır ki Arap tüccarlar buradan kaptıkları hastalık nedeniyle titremişler, deprem ve titreme anlamına gelen reaşa fiilinden türeyen Meraş’tır. Bir diğeri Acemlerin burada eskiden bol bulunan ve bir yıl çok şiddetli ateş ve titreme yapan Maraş Çıbanı nedeniyle söyledikleri Mireaş’dır. Maraş adının kutlu güneş anlamına geldiğini söyleyen yazarlar da vardır. Maraş adı birçok bölgede yer ve mahalle adı olarak da yaşamaktadır. Bugün Yemen’de Meraş bir erkek adı olarak kullanılmakta imiş ve Aslan Pençesi anlamına geliyormuş. Bir ara Toros Antakyası, Dulkadiroğlu Beyliği kurulduktan sonra Zülkadir, Zülkadriye gibi adlar da kullanılmışsa da sonra yeniden Maraş’a dönülmüştür. Kurtuluş Savaşındaki üstün başarısı nedeniyle önce 1925 yılında İstiklal Madalyası ile onurlandırılmış 1973’ten sonra da adı Kahramanmaraş olarak değiştirilmiştir. Adını hangi hastalıktan ya da hangi depremden almış olursa olsun Maraş güneydoğunun Akdeniz’e, Akdeniz’in doğuya açılan kapısı olmuştur. Bugünkünün aksine eskiden çok önemli yolların geçiş bölgesi olduğu açıktır.