Çocuk doğduktan iki ay sonra ana babanın gözüne bakmaya başlar. Dudadaklarından dökülen sözcükleri duyar gibi bakar. Annenin göz kaş dudak mimiklerini takip eder. Boş bir sayfa gibi olan zihni bir sünger gibi yedi yaşına kadar çevresinde olup bitenleri alır. Bu yüzdendir insan yedisinde ne ise yetmişinde odur. Çocuk ana dilini anasının konuşmalarını duya duya, tekrar ede ede öğrenir. Çocuk doğunca ağzına bal çalınırdı, ağız kasları, damak tadı uyarılırdı, eskiden. Tatlı dilli olsun diye de dua edilirdi. Sonra imam efendi, sağ kulağına Ezan, sol kulağına Kamet okur, yüksek sesle mübarek ismini üç defa tekrar ederdi. İmkânı olanlar bebeklik saçını kestirir, ağırlığınca altın sadaka verir ya da Hz.Mevla’ya şükür kurbanı keserdi. Şimdi bu güzel gelenek biraz ihmal edilir oldu. Çocuklara karşı ana babaların ihmal ettiği en önemli konulardan birisi de onlarla konuşmamak. Yoğun gündelik işler içinde çocuklar hiç fark edilmiyor çoğu zaman. Akşam eve gelip gelmediği bile kontrol edilmiyor bazen. Doğumundan itibaren çocuklar ana babalarının gözlerinden sözlerinden beslenir, ana memesinden beslendiği gibi. Çocuklar Ana babayı rol model olarak alırlar. Çoğu zaman idol olarak görüler. Büyüyünce “biz ana babamızdan böyle mi gördük” diye de itiraz ederler. Bugün ana babaların birçoğu maalesef çocuklarını azarlamaktan, onları terslemekten, bağırıp çağırmaktan, hakaret etmekten keyif alıyorlar. Onların öz güvenlerini kıracak, kendilerini aptal ve değersiz hissedecek her ne varsa farkında olmadan söylüyorlar, yapıyorlar. Hâlbuki güzel bir söz insanı güzelleştir. ”Söz var kese savaşı, söz var ağulu aşı, söz var yağ ile bal eder iki insan arasını…” “ Bir söz hatibin neresinden çıkarsa muhatabının da orasına gider” *** Ana babalar çocuklarını anlamaya çalışmıyorlar. Konuşmadan anlayamazlar ki zaten. Seviyelerine inerek ne demek istediklerini dinlemiyorlar. Hâlbuki biraz onları dinleseler, duygu ve düşüncelerine değer verseler, birlikte düşünüp, birlikte kararlar verseler belki de her şey yolunda gidecektir. Kullandığımız her ifade ve her bir kelime çocuklarımızın üzerinde izler bırakır. “Söz gider, yazı kalır” dense de, söz de kalır. Büyüklerimizin o aldın sözleri kulaklarımızda, çınlar durur bir ömür boyu çoğu zaman. Çocukların çevresinden duydukları onların kişilik gelişimlerini, hayata bakışlarını ve dünyaya davranışlarını ciddi olarak etkiler. Bu nedenle, her gün duymaları gereken sözlere dikkat et etmek gerekmektir. Bir anne erkek çocuğuna her fırsatta“paşam” dermiş. Gün gelmiş çocuk gerçekten paşa olmuş. Bir diğer anne çocuğunun başucuna dünya haritası kormuş. Bakış açısı geniş, düşüncesi, hayali büyük olsun diye. Günlük yaşamın telaşı içinde, birçok şeyi unutup onları ihmal edebiliyoruz. Mesela onlarla ten teması kurarak, ne kadar sevdiğinizi fısıldayabiliriz kulaklarına. Davranışlarla gösterdiğimizi, söylememizle de ifade etmek onlar için çok önemlidir. Göz görür, kulak duyar, dil söyler. Çocuklarla göz teması, el teması, dil-söz teması kurarak onlarla iletişimi canlı tutmak gerekir. Yoksa ana babadan kopan çocuk başkalarıyla konuşur. Başka bir çocuk olup çıkar. Onlara sevdiğimizi hissettirirken, takdir de etmeli, cesaret de vermeli. İşte çorcucuklara her gün söylemeyi ihmal etmeyeceğimiz 9 sihirli cümle: Sana güveniyorum. Sen çok zekisin, güçlüsün, sakın vazgeçme! Günün nasıl geçti? Her zaman senin yanındayım! Seninle gurur duyuyorum! Her şey yolunda mı? Yardım ettiğin için teşekkür ederim! Bu gün ne yapmak istersin! Seni çok seviyorum. Çocuklar büyüklerin gözlerine bakar, ellerine bakar, elbisesine bakar, duruşuna, konuşmasına bakar. Aklı, gözündedir, gördüklerindedir. Büyüklerinden duyduğu sözlerdedir.  Ziya Paşa’nın dediği gibi: “Kim demiş ki çocuk küçük şey…Bel ki de o en büyük şey!” Çocuklarla konuşarak onların büyük adam olmaların yardımcı olabiliriz.