Garip olaylar oluyor toplumda. Akıl izan vicdan kabul etmez olaylar. Bunları yazmak ne kadar doğru bilmem ama yazılmazsa açık, şeffaf toplum oluşturma, halkı bilgilendirme ve bilinçlendirme de olamaz ki… Bilginleri susturulmuş bir toplum hakikatten mahrum kalır felaketler başından eksik olmaz. Allah helak etmek istediği toplumdan bilgiyi çeker alır, âlimlerini uzaklaştırır. Okumaktan, yazmaktan, tartışmaktan, fikir üretip problemlerin çözümüne önerilerde bulunmaktan açıkça kimse rahatsız değil ama gerçeklerin bilinmesi mücrim muhataplarını rahatsız ettiği de bir gerçektir. Şehre yakın bir mahallemizde(köyümüzde) çok değil bir iki ay önce, bir vatandaşımızın danası hastalanmış. Dananın ağzı köpürmüş, saldırganlaşmış, beslenmesi bozulmuş vs. Veteriner çağırmış. Teşhis konulmuş. Kuduz... Bunu tıp tepmiş. Tedavisi imkânsız, demiş veteriner, çekip gitmiş. Hayvan sahibi vatandaş, köylü kurnazlığı mı, başka bir şey mi bilinmez, danayı kesmiş. Kesmiş kesmesine de, olayı duyan çevredeki kasaplar başına toplanmış. Bu danayı bize sat, biz bunun etini şehre götürür satarız demezler mi. Kasaplar kuduz danayı kapmak için kendi aralarında “sen alırdın ben alırdım” diye tartışırken, veteriner vatansevermiş ki jandarmaya haber vermiş. Jandarma derhal olaya el koymuş. Asayişi sağlamış. Kasaplar kaçmış. Ancak köyün bazı kedileri, kuduzlu dananın kanını yalamış. Köyün bazı köpekleri, kedileri kuduz olmuş. Bir gün sonra mahallede bir çocuk oynarken, kuduz bir kedinin saldırısına uğramış. Çocuğu alıp hastaneye yetiştirmişler. Doktor kediyi de bulup getirin, demiş. Çocuk hastanedeyken bir vatandaş çocuğu ısıran kediyi av tüfeğiyle vurmuş. Şehirden gelip kedinin cesedinde alıp hastaneye götürmüşler. Doktor, dananın ve kedinin kellesini Ankara’ya incelemeye göndermiş. Halen köyde tehlike geçmiş değil. Bu olayın neresini elimize alık konuşsak elimizde kalır. İki ucu değil her tarafı pisli bir değnek. Tehlikeyi veteriner tespit edip haber vermeseydi, jandarmamız olaya acil manga müdahalesi yapmasalardı, belediye, sağlık ekipleri tedbir almasaydı, köyün kedi köpekleri kanını yalasaydı, kasaplarda etini şehre götürüp satsalardı, bütün köy şehre kuduz mikrobu yayılsaydı. Şehre giriş çıkış yasaklansaydı ve her yer karantinaya alınsaydı, binlerce insan ve hayvanın kuduzdan telef olmasına sebep olanlara hesap sorulsa neye yarardı ki… Olmuşla ölmüşe çare olmaz. İnsanlığın baş düşmanı cehaleti yenebilmek için bilgi toplumu olmak zorundayız. Ve bunun için daha çok çalışmalıyız. Dindarlığımızı ve vicdanımızı çok sorgulamalıyız. Ticaret ahlakımızı ciddi olarak gözden geçirmeliyiz. Ticaretin hile ve adam kandırma, eğitimin çocuk avutma, sağlığın insan hayatını karartma ve tarımın besin kaynaklarımızı zehirlediği bir dünyada, yaşamımızın ne kadar büyük tehditler ve tehlikelerle karşı karşıya gelebileceğinin farkında olmamız gerekmektedir. Kendiliğinden ölmüş, kaza ile ölmüş veya bir hastalık nedeniyle ölmüş, eti yenmesi dinen helal olmayan murdar-mısmıl hayvanların etleri, dini imanı para olmuş bazı kasap ve kabzımallarca maalesef geçmişten beri nadiren de olsa gizliden alınıp satılabilmektedir. Bu kadar dini eğitimin verildiği, her yıl yüzbinlerce insanımızın hacca gittiği Müslüman bir ülkede böylesine dine imana, insanlığa sığmaz bazı olayların olmasına anlam vermekte zorlanıyoruz. Sağlığımıza kastedenler, hayatımıza kastetmişler demektir. Terör, sadece silahlı değil, biyolojik, sosyolojik, ahlaki, dini her yönden kendini gösterebiliyor. Gıda terörünün de önüne geçilmesi için ciddi tedbirler alınması gerekiyor.