Bir sanat izleyicisi olarak son zamanlarda aklımı en çokkarıştıran olgu, küratörlük olgusu. Küratörkimdir? Ne yapar? Ne yapmalıdır? Galericilerden ne farkı vardır? Sanatçınınözgürlüğünü kısıtlamakta mıdır? Yoksa sanatçının işini mi kolaylaştırmaktadır?gibi sorular etrafında dönüp duruyorum uzun zamandır. İşin garibi, bu konuuzunca bir süredir tartışıla gelse de, araştırmaya başladığımda ortak,üzerinde-en azından belli bir kesimin- anlaşmış olduğu bir cevaba halaulaşılamamış olduğunu gördüm.
Öğrendiğim ilk şeylerden biri “küratör” kavramının sanat alanındahiç de yeni olmadığıydı. ‘Küratör‘kelimesinin Latince ‘toplamak’ anlamına gelen ‘curate’ ve özen göstermek,titizlikle uygulamak anlamına gelen ‘curare’ sözcüklerinden geldiği söyleniyor.İngilizcede ise iki anlamı var: ‘müdür’ ve ‘vasi’. Batıda uzun zamandır uygulanageldiği biçimi de bu doğrultuda ‘müzelerin yönetim kadrosunda yer alan, sanatyapıtlarından sorumlu olan, yapıtların getirilip götürülmesini, başka müzelerleilişki kurulmasını, değiş tokuş yapılmasını,sergi açılmasını sağlayan kişi’şeklinde olmuş. Bizdeki karşılığı ‘kayyum’. Küratörlerin bu işlev vegörevlerinden “sergileme” dışındakiler pek de değişmemiş. Hala küratörler yapıttopluyorlar, korumaya çalışıyorlar. “Sergileme” işlevi ise zaman içinde çokçaanlam ve biçim değişikliğine uğramış görünüyor.
Ticaretin yoğun baskısı üzerine müzeler, kültürmerkezleri, sanat evleri belli kavramlar çerçevesinde daha çok izleyici çekmeyeyönelik büyük, gösterişli sergiler düzenlemeye başlamamış. Bizim sanatortamımızda küratörlük kurumunun geçmişi henüz kısa olsa da, belli küratörlerintema ne olursa olsun belli sanatçılarla çalıştığını gözlemlemek mümkün. İsimolmuş belli sanatçıların veya dönemlerin sergilerinde küratörlerin isimlerininön plana çıkmadığı görüyoruz. Bu sergilerde küratör olmadığı anlamına gelmiyor tabii ki. Buradabence küratörkavramının olması gereken hali ile karşılaşıyoruz: Küratör, ciddi bir sanat tarihiçalışması çerçevesinde bir sanatçının hiç bilinmeyen yapıtlarını bulupçıkarıyor, hangi yapıtlarını hangi esinle yaptıklarına dair ipuçlarıbulabiliyor, dönemin diğer görsel verileriyle bağlantı kurabiliyor. İzleyicininkaybolmaması aksine belli bir düzen içerisinde çıktığı görsel yolculuktan maksimumkeyifi alabilmesi için sergiyi düzenlerken ve kurarken bir sanatçı gözüyle vemimarca bir mekân algılayışıyla hareket ediyor.
Bugün dönüp geçmişe baktığımızda, belli dönemlerde bellisanatçıları hangi etkenlerin yönlendirdiğini, yaratıcılıklarının iticikuvvetlerini görebilmemiz, düşünme biçimlerinin oluşum süreci hakkında fikiryürütmemiz kolay. Güç olan bugün içinden bugünü görüp anlayabilmek. İşte küratör, içinde bulunduğu çağa aitsorunları, dinamikleri görüp kavrayabilen ve sanatçı ile toplum arasında birköprü görevini gören kişidir. Araştırmaya biraz daha devam ettiğimizdegörüyoruz ki günümüzde “küratör”pratikte olan olması gerekenden oldukça farklılaşmaya başlamış. Daha öncebahsettiğim ticari baskının da doğal bir sonucu olarak bazı küratörlerinisimleri sanatçının önüne geçmeye başlamış. Küratörler belirledikleri kavramlarüzerine belili sanatçılardan çeşitli işler sipariş eder duruma gelmişler. Tambu noktada küratörkavramının geçirdiği bu değişikliğe karşı çıkan Ressam Bedri Baykam, AKM’ dedüzenlediği “Küratoryal Şizofreni” başlıklı sergisinin açılışına da sanatçıyıtemsil eden 30 koyun getirerek çağdaş sanattaki küratörlük sisteminieleştirmişti. Bedri Baykam küratörlerin iktidar sarhoşluğu içinde tarihkalpazanlığına soyunduğunu savunarak “İşlerini olması gerektiği gibi değil,Çıkarlarına nasıl uyuyorsa öyle yapıyorlar. Sergilerin denetimini ele aldılar.Herkes benimle iyi geçinmeli, bu musluğun başında ben varım iddiasındalar.Gerekli eğitim ve donanıma sahip değiller. Yurtdışında bu işin eğitiminialanlar görev yapıyor. Ancak Türkiye’de bu işi hakkıyla yapan insan çok az.Sanatçı yoksa küratörün kendisi de yoktur, mesleği de… sanatın üstüne geçemez küratör. Bizde Batı’daki gibiyüzlerce müze, yüzlerce önemli galeri, çok alternatif yok. Çeşitli kurumlarınaçtıkları belirli sanat merkezleri var. Onlar da bazı küratörlerin kontrolünegeçtiği anada sanatçının yaratıcılığı, sipariş eden başka bir insanın yarattığıduvarla karşı karşıya kalıyor” diyor.
Tüm bunlardan sonra bana ortada bir tür ‘şov büzınıs’durumu varmış gibi geliyor. Bu bağlamda da amaç bu şovu daha çekici kılmak,kitleleri şaşırtarak izleyici sayısında artış sağlamak sanırım. Yine de umutsuzdeğilim. En amansız eleştiriyi ‘zamanın’ yapacağını düşünüyorum. Bu süredebizlere düşen de eleştirinin yanında işlerini doğru yapanları da takdir etmekve ön plana çıkarmak. Olmasını istediğimiz bir sisteme ulaşmanın yolu sisteminaktörlerini doğru seçecek, doğru yönlendirecek elemanların farkına varıp,onları desteklemekten geçiyor.