Yazıma Cumhuriyetin ilan edilişinin 93. Yıl dönümünü kutlayarak başlamak istiyorum… Günümüzün ana konusu haline gelen Musul-Kerkük-Lozan meselesi hakkında çok şey yazılıp çiziliyor, bu konuda açık oturumlar ve analizler yapılıyor. Haklı olarak, bizlerde yeni bilgilere ulaşmaya çalışıp, siz değerli okuyucularımızı doğru bilgilendirme adına yeni değerlendirmeler yapıyoruz… Biliyorsunuz bu konuda iki farklı görüş var. Bazi kesimler Lozan o günün şartlarında zafer derken, bazıları ise Lozan’ın başarılı yürütülemediğini hezimet olduğunu iddia ediyorlar. Biz bu tartışmaların dışına çıkarak bir araştırmayı kaleme alalım istedik. Son olarak Bilim Araştırma Vakfının değerlendirmelerlerine ulaştık. Ancak bu araştırma sonucunu sizlere aktarmadan önce,
şu petrol raporu gerçeği hakkında biraz bilgi aktarmak istiyorum. Geçen hafta sonunda Cuma günkü yazımızda, Musul-Kerkük ve Türkiye’deki enerji kaynaklarının araştıran Raif Karadağın bir otel odasında öldürüldüğünü yazmıştık. Çünkü o ülkemiz lehine olacak ciddi bir rapor hazırlamıştı. Babasının devlete sunacağı raporun ip uçlarını, ölümünden önce yaptığı görüşme konuşmalarda gizli olduğunu belirten oğlu Murat Karadağ, (Star Gazetesi 26/10/2016 yer almıştı) “(Truva yayınlarından çıkan ‘Musul Raporu’ gibi kitapların) bugün hala devlet için önemli kaynak olduğunu belirterek şunları belirtiyor. “ YÜZ YILLIK PETROLÜMÜZ VAR Selanik doğumlu babasının iyi Osmanlıca ve İngilizcesi ile hem
Türk hem dünya arşivlerinde 30 yılı aşkın süre Musul sorunu, Misak-ı Milli, Brüksel Sınır Çizgisi ve petrol konusunda araştırma yaptığını anlatan Karadağ’ın oğlu sözlerini şöyle sürdürüyor. Diyor ki; “
Babam, yayınları nedeniyle İngiliz büyükelçisi tarafından tehdit edildiği gibi bir gün yolda bir arabanın kendisini ezmek istediğini anlattı. Sapa sağlam bir adam, otel odasında nasıl ölebilir? Diye soruyor ve devam ediyor; “ Babam, 1964 yılından itibaren Musul ve Türkiye petrollerini araştırmakla görevlendirilmişti. Hatta, TBMM’de vekillere ve yöneticilere brifing veriyordu. Ölümünden kısa süre önce Musul’a gönderildi araştırma için. ‘Musul ve bölgede 15 bin kilometre yol yaptım’ diye anlattı bana
.” Buraya dikkatlerinizi çekiyorum, “Musul petrollerinin,
BM tarafından hazırlanan Brüksel Sınır Çizgisi’ne göre Türkiye’ye ait olması gerektiğini söylüyordu. Türkiye’de çıkan petrolün millileştirilmesi tartışılıyordu. Babam bana,
‘TÜRKİYE’NİN ŞU ANDA KENDİSİNE YETECEK 100 YIL YETECEK PETROLU VAR. Yabancılar tarafından birçok kuyu açıldı, açılan kuyuların hepsi petrol. Gelecek zamanda ‘tekrar açılacak’ diye yine Amerika ve İngiltere tarafından hepsi kapatıldı.” KERKÜK’E KADAR TÜRKİYE Raif Karadağ, Ankara Anlaşmasının birinci maddesinde atıf yapılan ‘Brüksel Sınır Çizgisi’ anlaşmasını incelediğinde, BM’nin oybirliği ile aldığı karara göre, 1932’den itibaren Kerkük’ün kuzeyine kadar olan bölgenin Türkiye’ye verilmesini gündeme getirdi. Bu durum yazımızın girişinde bahsettiğim Bilim Araştırma Vakfının Raporunda şöyle anlatıyor“…Ancak Musul'u elde etmeye kararlı olan İngiliz heyeti bu gerekçelere karşı çeşitli demagojilerle direndi ve Musul meselesi konferansın ikinci celsesine bırakıldı. İkinci celse görüşmelerinde meselenin iyice çıkmaza girmesi üzerine Türk heyeti yeni bir çözüm önerdi: Plebisit, yani halkoyu. Musul'da bir oylama yapılmalı ve vilayet halkına Türkiye'ye mi yoksa İngiliz mandası altındaki Irak'a mı katılmak istedikleri sorulmalıydı. Son derece akılcı, adilane ve makul olan bu teklif Lord Curzon tarafından kabul edilmedi. Gerekçe ise oldukça şaşırtıcıydı. Curzon'a göre, bölge halkının oy verme alışkanlığı yoktu. Bu konuda tecrübe sahibi olmadıklarından plebisitin amacını anlayamayacaklarını ileri sürdü. “Hep kabul ettiğimiz esaslardan birisi ve belki birincisi olan hudut meselesi tayin ve tespit edilirken, hudud-u millîmiz, İskenderun’un cenubundan (güneyinden) geçer, şarka doğru uzanarak Musul’u, Süleymaniye’yi, Kerkük’ü ihtiva eder. İşte hudud-u millîmiz budur dedik!” (Mustafa Kemal Atatürk)
Gelelim günümüze Lozan zafer mi, hezimetli tartışmalarını bırakıp, tapusu elimizde olan Musul ve Kerkük’e sahip çıkılması gerekiyor. Çünkü buraları bize ana sütü gibi helal! Peki bu nasıl olacak? Bu sorunun cevabını da bu hafta içiresinde yazacağım inşallah! Şunu belirtmek istiyorum kim bu düşüncede ise milli düşünüyor demektir, kim aksini söylüyorsa, ben şahsen onun sözünün altında bit yeniği ararım. İşin aslı şu, Üst akıl ve tetikçilerinin maşaları Büyük Türkiye’yi hiç istemedi, onların hesabı Büyük İsrail öyleyse bizim ülkümüzde BÜYÜK TÜRKİYE olmalı. Bunu da Türk Ordusu başaracaktır. Ancak, İsrail, İran, İngiltere gibi ülkelere dikkat etmek gerek. Bunun için gerekçemizin ve adımlarımızın doğru olması gerek. Kalın sağlıcakla
.