GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE DOĞRU Ülkemiz önce anakaraların çarpışması, sonra denizden yükselmeler ve daha sonraları da volkanların etkileri sonucu oluşmuştur. Ahırdağı’nda bulunan deniz hayvanı fosilleri, kimi deniz hayvanı kabukları bunun çok açık bir kanıtıdır. Anadolu yarımadası ve Kıbrıs adası (buna Yeni Zelanda da eklenebilir) dünyamızdaki az sayıda yatay oluşumlardandır. Dünya atlası incelenirse anakaralar genelde güney kutbuna doğru incelerek kuzey güney doğrultusunda oluşmuşlardır. Anadolu ve Kıbrıs ise doğu batı doğrultusundadır. Maraş coğrafyası ise bu oluşumlardan sonra Arap yarımadasının Anadolu yarımadası ile çarpışması ile oluşan ekolojik bir niş alanı üzerindedir. Bu nedenle Maraş bütün canlı yaşamları üzerinde olumlu etki yapmıştır. Çok sayıda ova, yayla, ırmak ve yeraltı su kaynaklarının var oluşu, ovalara açılan kısıklardaki mağaraları paleolitik çağda yerleşmelere izin vermiştir. O günden bugüne kültür ve evrim süreci bu bölgede kesintisiz sürmektedir. Ülkemizin her yerinde olduğu gibi ilimizde de yapılan kazı çalışmalarında çok sayıda tarihsel kalıntı bulunmuştur. Bunlardan kentin kuzeyindeki Direkli Mağarasında 2009 yılında bulunan İ.Ö. 10 730 yılında yapıldığı saptanan 2,6 cm boyutunda pişmiş topraktan yapılmış bir kadın figürü buranın ne denli eski bir yerleşim yeri olduğunu gözler önüne serer. Toprağın pişirilerek sertleştirilmesinin neolitik çağda başladığı bilinirdi. Ancak Direkli Mağarasının buluntuları bu görüşün değişmesi gerektiğini bize anlatmaktadır. Paleolitik çağdan sonra ovalarımızda yer alan 250’yi aşkın höyük ve antik yerleşim alanında Neolitik, Kalkolitik, Tunç ve Demir çağlarının izleri görülmektedir. Kentin 35km güneydoğusunda Narlı Ovasında bulunan Domuztepe Höyüğünde yapılan kazılarda buranın İ.Ö. 7000’den başlayan bir yerleşme yeri olduğu kesin olarak saptanmıştır. Kazı daha yeni başlamış sayılabilir. Belki çok daha önemli bulgular elde edilecektir. Bu bölgenin İ.Ö. 5500’den sonra üzerinde 2000’den çok kişinin yaşadığı 20 hektarı aşkın bir alandan söz edilmektedir. Şanlıurfa Göbeklitepe Domuztepeden daha eski bulgular içeriyor olabilir. Ama Göbeklitepe bir yerleşim yeri değildir, orasının bir tapınma bölgesi olduğu düşünülmektedir. Domuztepe’nin ise bir yerleşim bölgesi, bir kent olduğu çok açıktır. Domuztepe kazılarındaki buluntulardan birinde çanak çömlek üzerine boyanmış o dönemde evlerin nasıl göründüğünü gösteren resim çok önemlidir. Bu çömlekte gösterilen evler direkler ve örülmüş hasır kullanılarak yapılmış olan iki katlı yapılardır. Büklümlü çatıları bugün Endonezya’da bulunan evleri andırmaktadır. Çatılarda gösterilen kuşlar leyleğe benzemektedir. Evlerin ön kısmına hasır ya da halıların arasında çömlekler ya da sepetler görülmektedir. Evlerin arasındaki ağaçlar gölgelik alanlar olabilir. Buradaki çanak çömlek boyaması Suriye’deki Tell Halaf bölgesinin adıyla anılan “Halaf ” tarzına benzetilmektedir. İ.Ö. ikinci binyıllarda bölge, özellikle Elbistan Ovası Mezopotamya’yı İç Anadolu’ya, Kültepe’ye bağlayan yollar üzerindedir. Bu yolların güvenliğinin, hanların işletilmesinin yerleşik bir toplulukça yürütüldüğü, buralardaki höyüklerde yapılan kazılardan elde edilen verilerden anlaşılmaktadır. Hitit İmparatorluğunun ortadan kalkmasıyla yeni yeni krallıklar ve kent devletleri ortaya çıkmıştır. Bunlardan Gurgum bugünkü Maraş’ı gösterir. Maraş’ın yakın çevresinde bulunan yazıt ve steller de bu görüşü desteklemektedir. Asurlulardan II. Sargon dönemi kayıtlarında Maraş, Asur Devletinin bir eyaleti olarak gözükmektedir. O zamanki adı Markaşi’dir. III. Harpuntaş dönemine (İ.Ö. 810- 783) ait Maraş Kalesi ve höyüğünde bulunan, uzun yıllar İstanbul Eski Şark Eserleri Müzesinde sergilenen, 2014’te Kahramanmaraş müzesine getirilen Maraş Aslanı denilen yazıtlı kapı ve heykel parçası üzerindeki hiyeroğlif yazılarda Gurgum krallarının soyağacı yazılıdır. Bu yazılarda aslanın bulunduğu yerin tanrılara adanmış kutsal bir alan olduğu belirtilmektedir. Geç Hitit krallıklarının Asurlularca birer birer ortadan kaldırılmasından sonra (İ.Ö.7. yüzyıl)Maraş ve çevresi Asurluların eline geçmiştir. Asurlulardan sonra Maraş (İ.Ö. 612) Medlerin egemenliğine girmiştir. Medler Asurlulardan kalan uygarlığı yakıp yıkmışlardır. Maraş ve çevresi baştan sona yağmalanmıştır. Medlerden sonra bölge (İ.Ö. 522- 485) Perslerin egemenliğine girmiştir. Büyük İskender İ.Ö. 333’de Pers İmparatorunu Ayas’ta (İskenderun) yenerek bu devleti yıkmış ve Maraş’ı ele geçirmiştir. İ.Ö. 323’te Büyük İskender ölünce Makedonya İmparatorluğu generalleri arasında paylaşılmış, Maraş Selefkus’un (Seleukos) payına düşmüştür. Daha sonra bölge Persler, Makedonyalılar, Galatlar arasındaki savaşlarla çalkalanmıştır. (Bölge Kapadokya Krallığının bir parçası sayılıyordu.) Bu krallık İ.Ö. 99- 95 yılları arasında Pontus Devletinin bir parçası olmuş, daha sonra Roma-Pontus-Ermeniler arasında savaşlar yaşanmıştır. İ.Ö. 17’de bu kargaşa bölgenin Roma İmparatorluğunun eline geçmesiyle son bulmuştur. (DEVAM EDECEK)