Osmanlı İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşından Mondros Mütarekesini imzalayarak çıkmıştır. Mütarekenin yedinci maddesini kendi çıkarlarına göre uygulamaya koyan İtilaf Devletleri ülkemizi işgale başlamışlardır. Maraş bölgesini de önce İngilizler işgal etmişler, onlar yedi ay burada kaldıktan sonra işgali Fransızlara bırakmışlardır. İngiliz işgalinde ufak tefek güvenlik olayların dışında pek önemli bir durum gözlenmemiştir. 29 Ekim 1919’da Ermenilerin büyük coşkusu ve desteğiyle kente giren Fransızlarla Maraşlılar arasında önemli çarpışmalar başlamıştır. Fransızlar kentin her yanına bombalar yağdırmıştır. Bu bombalar ve savaş gereği olarak yakılan yerler nedeniyle kentin üç mahallesi tamamen öteki mahalleler de yarı yarıya yanmış yıkılmıştır. Maraş yanmış, Maraş yıkılmış ama Maraşlı Fransızlarıbu topraklardan kovmasını bilmiştir. Bölgemizde işgale enson uğrayan ama işgalden ilk kurtulan kenttir. 1920’den beribu utku 12 Şubatlarda büyük coşkularla kutlanmaktadır. 5Nisan 1925’te Maraş’a İstiklal Madalyası verilmiş, 7 Şubat1973’te de 1657 sayılı kanunla adı Kahramanmaraş olarakdeğiştirilmiştir. Eski çağlardan beri sürekli yerleşim yeri olan Maraş,Ortaçağlarda Bizans ile İslam dünyası arasında bulunmasınedeniyle sık sık yıkıma uğramıştır. Maraş Romalılar döneminde Pazarcık’ın Ufacıklı veTilkiler köylerinde kurulmuş olabilir. Bu bölgelerde Romalılardankalma geniş yerleşim alanlarının bulunması bunuçağrıştırmaktadır. Daha sonraki dönemlerde Maraş, Elmalar köyü yakınlarındakurulu iken 1114 büyük depremini yaşamış, neredeysekentten hiç kurtulan olmamıştır. Kentin bugünkü yeretaşınması Dulkadiroğluları döneminde olmuştur. Düşmansaldırılarından korunmak ve Pınarbaşı suyundan yararlanmakiçin Ahırağı’nın eteklerini ve özellikle kale içini ve çevresiniseçmişlerdir. Kent Osmanlılar döneminde de bu odakçevresinde gelişmesini sürdürmüştür. Evliya Çelebi kaleniniçinde 100 evin bulunduğu bir mahalleden söz etmektedir.Maraş’ın ilk yerleşim yeri olan Elmalar Köyünün bulunduğubölge yerleşmeye uygun, havası güzel Erkenez Çayı kıyısındave kervan yolları yakınındadır. Maraş ilk kez buradaHimli Höyük çevresinde kurulmuş olabilir. Maraş buradanKaramaraş’a oradan da şimdiki yerine taşınmış olabilir. Karamaraş’ta bugün Germenikeia kentine ait taban mozaikleribulunmuş ve 2010 yılında koca bir mahalle sit alanıolarak ilan edilmiştir.Kurtuluş Savaşı sırasında da büyük yangınlarla ve bombardımanlarlayanıp yıkılan kent pek çok mimari ve kültürelyapılarının yok olmasına neden olmuştur. Cumhuriyet dönemindeMaraş’ın gelişimi de dokusunun korunması da çokyavaş olmuştur. Maraş’ın Ahırdağı’nın ve kalenin eteklerinden ovayadoğru genişlemesi 1960’tan sonra başlamıştır. Bu gelişmede1948’de kentin Köprüağzı aracılığı ile de olsa demiryolunabağlanması, 1950’den sonra güneydeki karayollarının göreceolarak daha iyi duruma getirilmesinin katkısı çoktur.   1960’tan sonra kent güneye ve özellikle batıya doğru hızlabüyüme göstermiştir. Bu yöndeki gelişme bugün bile dahabir hızla sürüp gitmektedir.1930’lu yıllarda belediye başkanlığı yapan Dr. Hasan Sukuti Tükel ile birlikte önemli imar çalışmaları başlamıştır.Kent merkezinin engebeli ve dere yatakları ile dolu oluşunedeniyle ilk kez dere yataklarının kapatılması ve yollarıniyileştirilmesi önemsenmiştir. İlkin Akdere ile Ulu Camiarasındaki dere kapatılarak önemli bir yol kazanılmıştır. Başkaca yolar, su şebekesi gibi önemli gelişmeler başlamıştır.Bu çalışmalar 1956’da başlayan imar planıyla daha birhız kazanmıştır. 1966’da Trabzon Caddesi açılmış, 1981’deise Gaziantep ve Kayseri çevre yolları hizmete girmiştir.   SUYOLLARI 1960’lı yılların sonuna değin Maraş kent merkezindeiçme suyunun neredeyse tamamı Pınarbaşı kaynağındansağlanırdı. Kendi küçük kaynaklarından yararlanan üç beşev ya da işyeri de bulunmaktaydı. İçme suyu kaynağı olarakkuyunun kullanılması yok denecek denli azdı. Ben yalnız Haznedarlı’da bir evde kuyu görmüştüm. Gerçi o ev aynıanda yazlık olarak da kullanılıyordu, bağ evi sayılabilirdi.Pınarbaşı suyunun (eskiden Kırkgöz de denirdi) o günlerdebüyükçe sayılabilecek bir kente dağıtılması pek kolay olmasagerek. Ancak Dulkadirliler bugünkü yerleşim yeri olarakkale çevresini seçmişler. Kale çevresi hem ovadan dolayısıile yazın sıcağından ve sineğinden uzaktır. Dereler ve tepelerleiç içedir. Suyu soğuk ve boldur. İşte böyle bir yerdekent yeniden kurulurken pişmiş topraktan yapılmış iç içegeçebilen değişik tür ve yapıda kane denilen borularla suyubütün kente ulaştırmayı başarabilmişlerdir. (DEVAM EDECEK)