MUHAREBENİN İKİNCİ GÜNÜ

(22 Kanunusani (Ocak) 1920)

Katipzâde Mehmet Efendi’nin Bayazıtlı’da bulunan konağı Maraş Müdafai Hukuk Cemiyeti tarafından karargah olarak seçilmişti. Arslan Bey gecikmeden kumandayı ele almış ve harekâtı buradan idare ediyordu. Kayabaşı’ndaki karargah binası ise Fatmalıoğlu Derviş’in evi idi.

Arslan bey karargahta her geleni dinleyip çözüm üretmeye çalışırken Şeyh Ali Sezai Efendi de sürekli yanında olup harbin psikolojik kısmını idare ediyordu. Halkta ilk günün şaşkınlığı henüz geçmemişti. Zor durumda kalanlara sabır ve sebat tavsiye ediyor, maneviyatımız bozulmaz ise zafer kesindir diyerek moral veriyordu.

Türkleri yıldırmak ve birkaç gün içerisinde işi bitirmek isteyen Fransızlar şehri müthiş bir bombardımana tutmuşlardı. Şehir alev alev yanmaya başlamıştı. Medinelioğlu Abdullah Çavuş çeteleri ile birlikte düşmanın en korunaklı karargahlarından sayılan ve içi Fransız ve Ermeni askerleri ile dolu bulunan Ermeni Alaca Orcan’ın evini kurşun yağmuruna tuttu. Bununla da kalmayarak bir şekilde yolunu bulup evi ateşe vermeyi başardı.

Çeteler arasında güvenli bir geçiş oluşturulması ve irtibatın sağlanması için evlerin duvarları delinmeye, siperler kazılmaya başlanılmıştı.

Türkoğlu Mustafa Çavuş, Muhacir Abdullah ve Nedirlili Cennet Ali’nin çeteleri vakit geçirmeden Mercimek Tepe’yi muhasara altına almışlar ve çok geçmeden de ele geçirmişlerdi. Mercimektepe’deki düşman kuvvetleri o yoğun saldırı karşısında fazla direnememiş, Tekke Kilisesi’ne sığınmışlardı.

Mercimek Tepe’nin ele geçirilişi Türklere moral verirken düşmana da moral bozukluğu olmuştu.

Düşmanın Antep ve Adana ile irtibatını sağlayan telgraf telleri de ilk çatışmalarla birlikte kesilmiş, iletişim sonlandırılmıştı.

Karşılıklı yağdırılan kurşunlardan dolayı bir gün önce yol ortasında şehid olan Ceza Reisi Cemil beyin cenazesini bulunduğu yerden almak bu gün için de mümkün olmamıştı.

Bu arada Evliya Efendi kuvvetleri de düşmanın karargah olarak kullanıp Müslüman ahalinin üzerine kurşun yağdırdığı Şekerdere Ermeni Saint George kilisesini hedef almış ve burayı ateşe vermişler ise de sonuca ulaşamamışlardı.

Gelişmeler General Keret’i telaşlandırmış olmalı ki bir gün önce tevkif ederek karargahta alıkonulan Mutasarrıf vekili Cevdet Bey’i hükümete gönderdi. Onu serbest bırakmadan önce de zorla bir mektup yazdırıp yayınlattı. Bu mektup mealen şöyleydi;

“Ey ahali! Yaptığınız hareketle memleketi mahv edeceksiniz. Allah’ını peygamberini seven artık bu kanlı maceraya son versin. Herhalde bu beyannamenin üzerine ahali silahlarını terk ederek yerlerinde rahat ve sakin otururlar. İş ve güçlerine bakarlar. Şayet bir taraftan bir silah daha atılacak olursa memleketi harap ettirirsiniz. Aman kardeşler! Malınıza canınıza acıyınız. Sözümüze itimat ediniz. Söz anlamayanlara anlayanlar anlatsın.   Size silah atılsa bile karşılık vermeyiniz. Bu ilanı jandarmalarla tellallarla herkese ilan ediniz. Memleket menfaatleri bunu icap ettirir.”

Bu beyanname karargâhta merkez heyetinin eline geçti ise de artık geri dönülmeyecek bir yola girilmişti. Beyannameyi yırtıp attılar.

III. Kolordu kumandanlığı Maraş’taki olayları dikkatle izliyordu. Savaşın başladığından aynı gün haberleri olmuştu. Olaylara ilişkin bir genelge yayınladılar. Yayınlanan genelgede şöyle deniliyordu:

“General Keret’in Maraş’a getirdiği takviye kuvvetler ile başlattığı harekat devam etmektedir. Maraş halkı cesurca bu saldırılara karşı koymaktadır. Şehirde yangınlar çıktı. Maraş’taki çarpışmayı haber alan etrafta bulunan köy halkı şehre koştularsa da Fransızların top ateşine maruz kaldılar. Bir miktar şehit ve yaralı vermelerine rağmen bazı mahalleleri ele geçirdiler. Pazarcık civarındaki köylerin halkı pek heyecanlıdır. Top tüfek ateşine karşı davullar çalarak Maraş’a ilerledikleri haber alındı. Fransızların top ve tüfek ateşine maruz kalan Maraşlıların kurtarılması için hükümetten gerekli teşebbüste bulunması istenildi.”

Bu arada idadi muallimi Hafız Veliddin’in evine Ermeni komşusunun girdiği, silahsız ve müdafasız olan merhumu şehit ettikleri haberi karargaha geldi. Bu haber Türklerin azim ve galeyanını daha bir artırdı.

MUHAREBENİN ÜÇÜNCÜ GÜNÜ

(23 Kânunisani  (Ocak) 1920)

Mutasarrıf Vekili Cevdet Bey serbest bırakılmış ve hükümet konağındaki odasına dönmüştü. Dünkü gün halka hitaben kaleme alınmış olan ve düşman karargahında tutuklu bulunan 6 ismin imzasını taşıyan beyanname yırtılıp atılmıştı. Cevdet bey bu kez yeni bir yazı kaleme alarak Dâhiliye Nezaretine ve III. Kolordu kumandanlığına gönderdi. Bu yazıda ise mealen şunlar yazılıydı;

“Fransızların harekâtına dair şüphelerimi daha önce defalarca ilettim. Geçen Çarşamba General Keret görüşmek üzere beni, polis komiserini, tabur kumandanını memleket eşrafını Fransız karargahına davet etti. Öğleden sonra vardığımızda güya yollarda Fransız askerlerine taarruz olunduğundan bahisle bize birçok hakarette bulundu ve azarladı. Şehir eşrafı ise Müslümanların kimseye saldırmadığını, bilakis saldıranın Fransız askerleri olduğunu bu duruma da nezaketen sabredildiği söylendi. Bunun üzerine General Keret bize siz ahmak adamlarsınız dedi. Orada bulunanlardan bazılarını saldı. Bendenizi, tabur kumandanını, belediye reisini, Nafıa mühendisini ve eşraftan iki zatı daha tutukladı. Ve derhal memlekete ateş açtı. Üç gün üç gecedir memleketin bütün mevkileri defalarca top, mitralyöz ve mavzerle aralıksız dövüldü. Milletin fertleri de silahla karşılık vermektedir. Sözü edilen generalin insaniyet ve medeniyete aykırı olarak memleketi bir taraftan yakmakta bir taraftan toplarla tahrip etmektedir. Hatta hükümetten evine giderken kurşunla şehit olan Ceza Reisi biçaresinin cenazesi üç gündür sokak ortasında kalmış olup bir türlü kaldırılamamaktadır. Hapishane boşaltılmıştır.  Sözü geçen ahvale karşı vaki olan ricalarımız General tarafından hiddetle karşılanmakta ve ateşe devam olunmaktadır. Bendeniz halkı müdafaadan vazgeçirmek için bu gün tahliyeye muvaffak oldum. Kimseye söz anlatamadım. Arkadaşlarım hala karargâhta mahpustur. Ermeniler de saldırıya iştirak etmişlerdir. Acil cevap verilmesini istirham ederim.”

Maraş Müdafa-i Hukuk Cemiyeti ise bir taraftan şehirdeki sokak çarpışmalarını organize ederken diğer taraftan Sivas’a bir rapor ile durumu bildirmişti. Rapor şu mealde idi:

“Fransızlar harekete geçerek cemiyetimiz âzalarını tevkif ve şehit ettiklerinden ve daha binlerce Türkü de tevkif ve imhâ edeceklerinden yüksek emirlerinin yerine getirilmesine imkân bulunamadığından ve mukâbil harekete karar verildiğinden halkın mâneviyatını yükseltmek için top, makineli tüfek ve kumanda edecek zevatın gönderilmesi, raporu getiren Yüzbaşı Mahmud’un harici cephe kumandanlığını yapacağından itimat buyurmalarını, büyük yardımlarının yapılacağına dair cevabı makine başında beklediğimizi…”

Diğer taraftan aynı gün Ziyaî zade Hacı Mehmet Efendi hoca, halkı Karababa mescidine toplayarak kısa ve halkın maneviyatını yükseltecek şekilde ve şu mealde bir va’zda bulunmuştu:

“Allah’ın büyük ilhâmı vardır. Maraş’ın kurtulacağına şüphe yoktur. Allah’ın yardımı büyüktür. Cihad hepimize farzdır. Namaz, oruç vesair ibadetten efdaldir. Silaha sarılalım. Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ile beraber yürüyelim…”

Harp bütün şiddeti ile resmen bugün başlamıştı. Hey’eti merkeziyenin fiili harp ilânını bildirmesi bütün semtlerde halkın gayret ve cesaretle savaşa katılmasını doğurmuştu. Sarıkâtib’in evinde kurulan karargâh arı kovanı gibi işlemeğe başlamıştı.

Acemli semtindeki Türk kuvvetleri derhal harekete geçerek Şekerdere kilisesine, Fransız ve Ermenilerin toplu bulunduğu yığnak yerlerine taarruza geçmişti.

Diğer taraftan Bertiz kuvvetleri Muharrem ve Zafer Bayazıt kumandasında Cancık’a gelerek düşmanla temasa başlamıştı.

Deliklitaş’taki Alman Çiftliği Zülkadiroğlu Süleyman beyin çeteleri tarafından ele geçirilmişti.

Harp emri üzerine bütün semtlerdeki teşkilât evvelce verilen ta’limat gereğince tertibat almış ve iyiden iyiye müsâdemeye girişmişlerdi. Düşman hiç ara vermeden top mermileri ile şehri bombardumana tutmuştu. Fakat Türkler insiyatifi ele almışlardı. Pazarcık’tan ve Yenicekale’den Türk kuvvetleri gelmekte idi.

Evvelce hazırlanan plân gereğince duvarlar delinmek suretiyle bitişik evlerden yollar açılarak şehrin her tarafiyle irtibat te’sis edildi. Artık bütün semtleri bir merkezden idare etmek mümkündü. Sivas’tan gelen cevapta topçu ve makineli tüfek birliklerinin yolda olduğunun bildirilmesi halkın mâneviyatını ve cesaretini büsbütün artırdı.

Kışla, Katolik kilisesi, Abarabaşı, Kümbet, Tekke, Şekerdere kiliseleri gibi düşman topluluklarına karşı cepheler kurulması, buraların birbirleriyle irtibatı kesilerek birer birer düşürülmesi, düşman kuvvetlerinin birleşmelerine mâni’ olması için aralarındaki evlerin yakılması harp plânımızdan idi.

Bu plânın tatbikine ilk olarak Kayabaşı semti teşkilâtı başlamış ve muvaffak olmuştu. Burada karargâhtan verilen emirler vakit kaybedilmeden tatbik ediliyordu. Düşmanın hareketine karşı cephe tutulmuştu. Abarabaşı kilisesi ile Araplar Kozu ve Kışla arasındaki düşman harekâtı durduruldu.

Düşmanın ttop mermileri karşısında Kayabaşı cehennemi bir manzara arz ediyordu. Kayabaşı teşkilâtı düşman taarruzu karşısında Eczacı Lutfi (Köker) evi ve Keşifli camii gibi istinad noktaları te’sis etmiş, buralardan semtini müdâfaa ediyordu. Heyeti merkeziyece Abarabaşı ile Kışla arasında mühim bir istinat merkezi olan Keşifli camindeki Türk kuvvetleri takviye edildi.

Bu arada şehit haberleri de gelmeye başlamıştı. Keskin nişancılardan Darendelizade Bekir Efendi’nin şehadet haberinin ardından Cin Ali oğlu Halil, Deli Osman oğlu Ali, Derviş oğlu Yusuf, Peynirdereli Hacı, Nurullah oğlu Mustafa ve Hasan Hüseyin isimleri tesbit edilen şehitlerdi.

Abarabaşı kilisesi civarında bulunan Ermeni evlerindeki düşman kuvvetlerinin kilise, Araplar kozu ve kışladaki kuvvetlerle birleşmemesi için bazı Ermeni evlerinin yakılması lâzımdı. Bunları yakmak için de önce Karakız oğlu Muhittin ve Zeki’nin evlerinin yakılması îcâp ediyordu.

İşte Karakız oğlu Muhittin ve kardeşi Zeki teneke ile gazyağını döküp, hiçbir eşya çıkarmağa lüzum görmeden, ilk defa kendi evlerini kendi elleriyle ateşleyen kahramanlar oldular.

İlk yangın harbin üçüncü günü böyle başladı ve muhabere müddetince Maraş’ın bütün semtleri alev alev yandı.

ÖNDEN GİDENLER:

MEDİNELİOĞLU ABDULLAH ÇAVUŞ

Abdullah Çavuş millî mücadele kahramanlarımızdan ve Şehidlerimizdendir. 1891’de doğar. Medineli oğullarından Sofu Mehmed Ağa’nın oğludur. Annesinin adı Fatma’dır. Medrese eğitimi alır. Askerlik öncesi baba mesleği olan Tabakçılık (deri işlemeciliği) yapar.  Güçlü kuvvetlidir. Mesleği de onu gerektirir. Kavgacı bir mizacı da vardır.

Ailesi ile birlikte yazları Dereli köyü Güzlek mevkiindeki bağ evine göçer. Kendisi ve kardeşlerinin şehirde olduğu bir yaz günü Ermeni bağ komşuları ile babası Alman konağı civarında kavgaya tutuşur. Sofu Mehmed’i yalnız yakalayan Ermeniler onu fena halde tartaklarlar. Anası Fatma Hatun oğullarına haber göndererek babalarının durumunu bildirir. Abdullah hemen vakit kaybetmeden Güzlek’e bağ evine varır. Babasının durumunu görür. Anasına sorar “ne oldu?” diye. Anası anlatır. “Babanız gavurlarla dövüştü” der. Abdullah kızgın; “böyle döğüş mü olur. Ortada ölü yok” diyerek Alman konağına gider ve Ermenilerden birkaçını haklayarak kaçar. Yakalanmamak için Kapıçam hanına gider. Orada da 3-4 Ermeninin bir Müslüman gence hakaret ettiklerini görünce dayanamaz Ermenilere müdahale eder. Kaçan Ermenilerden biri onu tanımıştır. Gider zaptiyeye haber verir. Abdullah’ı yakalayamayan zabtiye babası Sofu Mehmed Ağa dahil sülaledeki hemen herkesi toplayıp nezarete atar. Abdullah durumu öğrenince gidip teslim olur.

Seferberlik ilan olduğunda ise askere gider. Osmanlının son dönem girdiği tüm cephelerde savaşır. Osmanlının yenik sayılması ve silah bırakması ile Çavuş olarak terhis olur. Memleketine tekrar 12 yıl sonra döner. Dönüşünde evde kimseyi bulamayınca Tuz Han’a yerleşir. Ailesi onun döndüğünü bağ evinde haber alınca derhal şehre iner. O kadar değişmiştir ki kendisini öz kardeşleri bile tanıyamaz.

Birgün mahallede Kel Beğin ocağında arkadaşları ile otururken Kadıoğlu Hacı Mustafa Efendi atıyla gelerek “Hırlak gavuru Kuyucak da yolumu kesti. ‘Kadıoğlu, hepinizin etini kıyma çektireceğiz’ diye hakaretler etti” der. Kimse sesini çıkartamaz. Abdullah Çavuş kalkar Kadıoğlu Hacı Mustafa Efendinin atının boynunu okşayarak “Hacı Efendi sen eve git istirahatına bak, biz gerekeni yaparız” der.

Akşam olunca kardeşi Seydi Halit ile akrabadan birkaç genci yanına alarak Kuyucak’taki Ermeni kahvesine varıp otururlar. Vakit ilerleyip Ermeniler kafayı çekip de iyice sarhoş olduklarında ise hiçden bir bahane ile kavga çıkartıp hepsini bir güzel döverler.

Şehrin işgali ve yaşanılan acı olaylar üzerine özellikle Bayrak olayı sonrasında çalışmaları başlatılan Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti çalışmalarına en baştan dahil olur. Kayabaşı’nda Veli Efendioğlu Ziya’nın evinde yapılan toplantıda o da vardır. Yapılan görev dağılımı ile şehir on bölgeye ayrıldığında Abdullah Çavuş da Hatuniye mahallesi teşkilat başkanlığına seçilmiştir.

Şehir içi çatışmaların başladığı 21 Ocak Çarşamba gününden itibaren Medinelioğlu Abdullah Çavuş çetelerinin en önünde görev alarak harp planı gereği düşman barınaklarının bağlantılarını kesmek için çaba gösteriyordu.

Kuytul Mahallesindeki Ermeni Alacacı Orçanik’in evi büyük bir düşman barınağı haline gelmişti. Bu yüksek binada konuşlanan düşman kuvvetleri etrafa ölüm saçıyordu. Abdullah Çavuş büyük bir cesaret örneği göstererek adeta bir kale görünümünde olan bu binayı ateşe vermeye muvaffak olmuştu. Ateş alan ve cayır cayır yanmakta olan evden etrafa ölüm yağdıran Ermeni çeteciler diri diri yanmamak için teslim olmaktan başka çare bulamamışlardı.

Şehrin dört bir yanında çıkartılan yangınlar ile şehir bir yanardağ görünümü almıştı.

Abdullah Çavuş cesareti ile en önde çatışmalara katılırken hemen yanında görev alan silah arkadaşları da kardeşleri Medinelioğlu Ahmet ve Medinelioğlu Seydi Halit’in yanı sıra dayısının oğlu Emiroğlu Osman, Kasap Ziya, Çıngıloğlu ve Gödeoğlu Hüseyin Ağa idi.

Fransız birlikleri ile Ermenilerin irtibatını sağlayan ve düşmanın önemli kararğahlarından biri de Katolik kilisesi idi. Muhkem bir yerde bulunan kilise düşmanın önemli cephelerinden biri olmuştu. Oradan açılan ateş ile etrafta hareket etme imkanı kalmamıştı. Acilen susturulması gereken bu düşman barınağını ateşe verme görevini de üzerine almaktan sakınmayan Abdullah Çavuş ne var ki görevi yerine getirmeye çalışırken 2 Şubat 1920’de vurularak şehid düştü.

Rahmetle anıyoruz. Ruhu şâd olsun.

KAYNAKLAR

 Akbıyık, Yaşar,  Milli mücadelede Güney Cephesi Maraş, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Araştırma Merkezi, Ankara. 1999.

Bağdatlılar, Adil,  Uzunoluk İstiklâl Harbinde Maraş, İstanbul, 1942

Celal Çoğalan-Halit Kurtaran, Her Yönü ile Maraş İstanbul 1969

Gönen, Cengiz, Ulusal Kurtuluş Savaşının İlk Kahramanı Maraş. Ankara. 2005

Karabekiroğlu, Şevki, Şubat 1920, Ankara, 2020

Karadağ, Hüsameddin,  İstiklal Savaşında Maraş, Mersin, 1943

Özalp, Yalçın, Mustafa Kemal ve Milli Mücadele’nin İlk Zaferi.  Ankara. 1984

 Özalp, Yalçın, Gazilerin Dilinden Milli Mücadelemiz, Ankara. 1986

Özbaş, Yusuf, Dava, Ankara, 1987

Yakar Serdar, Maraş Millî Mücadelesinde Önden Gidenler, Kahramanmaraş, 2012

Yakar Serdar, Maraş Millî Mücadelesinde Bayrak Olayı ve Aşıklıoğlu Hüseyin, Kahramanmaraş, 2012

Yakar Serdar, Maraş Millî Mücadelesinde Şeyh Ali Sezai Efendi, Kahramanmaraş, 2012

Maraş yanıyor

Maraş yanıyor