Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının98 yıl dönümünü kutluyoruz. Yani Milli Egemenlik bayramını. Milli egemenlik düşüncesi nasıl doğdu vegelişti?
Ortaçağ skolastik düşüncesinden, despotkrallık yönetiminden, kralın her türlü soytarılığından kurtulmak için verilensosyal, siyasal ve ekonomik mücadelelerle, hak, adalet, özgürlük temellinde gelişenmilli egemenlik kavramını insanlığa kazandırdı.
Avrupa, Ortaçağın kapanmasından sonra Rönesansdönemine girer ve birçok reformları gerçekleştirir. Düşüncede büyükdeğişiklikler olur. 18. yy. da Aydınlanma Devri adı ile yeni bir dönem başlar.Akla ve deneye önem veren ve mucizeyi reddeden Aydınlanma Devri, kral merkezlidünya görüşlerini sarsan yeni anlayışlar ortaya çıkarır.
Aydınlanmanın temelinde akıl yeralmaktadır. Akıl, evrenin kanunlarını bulacak ve böylelikle insanlığın bilimdeve teknolojide gelişimini, ilerlemesini sağlayacaktır. Akıl merkezli ilmiçalışmalar, siyasal ve sosyal alanda egemenlik sağlamasıyla birlikte, kavalçalınca dinleyen, ıslık çalınca koşan şartlanmış insanları, dar kalıplı düşünce sisteminden çıkararak,serbest düşünme, inceleme, araştırma, analiz etme ve sentez yapma yönteminegötürmüş, böylece insanlar adım adım özgürlük fikrine ulaşılmıştır.
İnsanların ortaçağ skolastik düşüncebiçimlerinden ve dogmatik Hristiyan inanışlarının paslı zincirinden, körkilidinden, kralın keskin kılıcından kafalarını kurtaran insanlar özgürdüşünceyle orijinal fikirler ürettiler, teknik buluşlar gerçekleştirdiler.
Özgürlük fikri, mevcut mutlakıyetçi düzeninkarşısında, insanlığın kurtuluşu ve mutluluğa kavuşması yönünde pozitifgelişmelere zemin hazırlamıştır. Aydınlanma döneminin bu özgürlük havası,1789Fransız Devrimi’nin çıkmasını da ateşlemiş, fikri gelişmeler, sosyal, siyasal, ekonomikdeğişim ve gelişimi de beraberinde getirerek, bütün dünyada meyvelerini vermeyebaşlamıştır.
Özellikle 18. yy.da İngiltere’deki sosyalve siyasal değişiklikler, Avrupa’yı şekillendirmeye, özellikle de Fransa da yenibir devir açmaya yöneltmiştir.
Fransa’da, Devrim öncesi mutlak krallık hâkimdi. Kral, tüm kuvvetini, kudretini ve azametinitanrıdan almaktaydı. Kral yarı tanrı statüsünde, kutsal bir varlıktı. Emirleritartışılamaz, koyduğu kanunlar eleştirilemezdi. Ordu, polis, adalet, hazine tekbir kişinin emrinde, kralın iki dudağı arasındaydı. Kralın yediği önünde,yemediği arkasında, istediğine de tekme sallar, kimse kralı sorgulayamaz vedenetleyemezdi. 16. Louis’nin dediği gibi, “Devlet benim!” zihniyeti, kralınher türlü güce sahip olduğunu ifade ediyordu. Medeni ve siyasi hürriyetin sözüedilmemekte, bozuk bir yönetim tarzı, felçli bir adalet mekanizması, zalim biryönetimin özelliklerini göstermekte idi.
Ayrıca sınıflar arasındaki ayrıcalıklar,papazların ve asilzadelerin devlete egemen oluşu, adil olmayan vergiler, toplumdabüyük huzursuzluklar yaratıyordu. Eğitim ve öğretim ihmal edilmişti ve dinadamlarının tekelinde bulunuyordu. Ayrıca basın da sansüre uğramaktaydı.Ülkenin ekonomik durumu da iyi değildi. Kralın rüşvetleriyle beslenen aydınlarda gerçekleri konuşmamaktaydılar. Kısaca Kralın çevresindeki soytarılar hariçhalk mutsuz ve umutsuzdu.
Montesquieu,Voltaire, J.J. Roussseau, Diderotgibi düşünürler, ihtilalden çok önce insan özgürlüğünü ve demokrasiyi savunmuşlardı.Ancak kral, özgürleşmenin kendi sonunu getireceğini bildiği için sert önlemleralıyordu.
A.B.D.’dekiözgürlük ve bağımsızlık hareketinin başarı sağlaması, Fransa’yı da etkilemiş,Fransız Devrimi’ne hızla ortam hazırlamıştı. İhtilalciler, yalnız aklın vemantığın hakim olacağı bu yeni ortamda, insanların sonsuz refah ve mutluluğaerişeceğine inanıyorlardı.
14 Temmuz 1789’da başlayan Fransızihtilali, devlet ve toplum hayatında önemli değişikliklere neden oldu.27Ağustos 1789’da yayınlanan İnsan ve Vatandaş Hakları Bildirisi, bütüninsanların özgür ve eşit olduklarını ilan etmekteydi. Bu bildiri, Fransa’dademokrasinin temel yapısını oluşturmuştu. Devrim, derebeyliğe kesin darbeyi vurduve sınıf ayrımını ortadan kaldırdı. Özgürlüğün yanında eşitliği, toplumsalsözleşmenin temeli saymıştır. Eşit insanlar, toplumda birbirlerine karşı baskıkuramayacağından, her insan öncelikle kendisini kontrol etmekle sorumluydu.Eşitlik, herkesin çıkarının eşit olduğunu ifade etmekteydi. Devrimle birlikteözgürlük, eşitlik ve adalet arayışları güçlenirken, toplumsal sınıfayrıcalıklarını ortadan kaldıran, asalet unvanlarına son veren “FransızVatandaşlığı “kavramı gelişti. Zamanla aristokrasi yerini orta sınıfa bırakmayabaşladı.
Özgürlük, Eşitlik ve adalet temelli oluşanvatandaşlık kavramı, devlet idaresini de şekillendirdi. 1791 Anayasası’nda yer alan,“Egemenlik millete aittir.”, “Bütün iktidarlar milletten doğar.” Ve “Kanundandaha üstün bir otorite yoktur ve kral ancak kanunla hükümdarlık yapar.”şeklindeki hükümler, eski krallık rejiminin dayandığı, ilahi iradeyi, Tanrı vedin temeline dayanan gücü temelden yok etti. Millet iradesini devletyönetiminde esas aldı. Millet egemenliği, hazırlanan bütün anayasaların temelilkesi oldu, kralın keyfi yönetimine karşı, millet haklarının savunucusu vekoruyucusu olarak bütün medeni dünyada kabul gördü.
Fransız Devrimi’nin yaydığı milliyetçilikve özgürlük kavramı, bütün Avrupa’da kitleleri uyandırmış, Avrupayı istila edenNapolyon’a karşı harekete geçirmiş, 1813’te Milletler savaşı denen LeipzigSavaşı ile Napolyon’un yenilgiye uğramasına da sebep olmuştur.
Milli egemenlik, devleti kuran, yöneten enüstün gücün, kişilere veya belli zümrelere değil, doğrudan doğruya millete aitolmasıdır ki bunu gerçekleştirmenin yolu da Cumhuriyet rejimidir. Bu nedenle TürkiyeCumhuriyeti, Türk Milleti'nin kendi milli varlığını koruması, egemenliğinikendi eliyle gerçekleştirmesi, özgür, bağımsız, eşit, sınıfsız bir toplumda, adaletlibir devlet düzeninde müreffeh yaşamasının zarureti olarak ortaya çıkmıştır.
Bilimsel ve teknolojik gelişmeler hayatınakışını geriye doğru değişmeyeceğine göre, krallık anlayışlarının da gelişmiş toplumlardaaçıkça uygulama alanı kalmamış görünmektedir. Ancak Milli egemenliği içtenkemiren, dünyada yeni bir anlayış gelişti: Açık demokrasiler, gizlidiktatörlükler…