Osmanlı’da çocukların okul korkularını ve kaygılarını yenmek için renklibir merasim yapılırdı. Âmin Alayı…
Dünkü yazımda “oryantasyon”eğitiminden bahsetmiştim. Bugün ise buna benzeyen bir etkinlik olan AminAlayı’nı tanıtmak istiyorum.
Osmanlı devletinde, ilkokul-Sıbyan Mektepleri,genellikle dört veya beş yaşına gelen çocukların ilk eğitim-öğretimlerinialdıkları yerdi. Çocukların yaşamında önemli bir yer teşkil eden “okulabaşlama” Osmanlılarda son derece renklive değişik bir törenle gerçekleşirdi.
“Amin Alayı” yada “Bed-i Besmele-en güzel besmele” denilen bu merasim, özellikle ekonomik durumuiyi olan aileler tarafından bir düğün havasında gelenek olarak sürdürülürdü.
“ErcümentEkrem Talu” kendisi için yapılan hazırlıklarışöyle anlatmaktadır:
“Dört yaşımıdoldurduğum gün, evde hazırlıklara başlandı. Ben, bunların benim içinyapıldığını seziyordum. Fakat sebebini anlamıyordum, daha doğrusu çocukluğa hasbir kayıtsızlıkla araştırmıyordum. Bana cici esvaplar dikilmişti. Önüme gelenbeni okşarken müftehirane (iftiharla)gülümsüyordu. Arada bir içime birtereddüt, bir endişe giriyordu. Sormak istiyordum: “Ne oluyor, ne var ? Yine misünnet olacağım? Fakat oyuna dalıyor, unutuyordum...”
Mektebe yeni verilecek çocuk, hocanınmahallelilerin, çocukların katıldığı bir törenle evinden alınır, mektebegetirilir ve ilk dersini alırdı. Bunun için merasimden önce hocaya haberverilerek uygun bir gün belirlenir, genellikle Pazartesi ve Perşembe günleritercih edilirdi. Çocuğa yeni giysiler giydirilir, yumuşak minderler doldurulur,süslemeli bir cüz kesesi dikilirdi. Ayrıca bir “elifba” temin edilirdi.
Merasim günü için mektebin ilahici takımı dahazır olur, ilahiler Yunus Emre'den seçilirdi. Çocuk, tören öncesi evliyatürbelerine- Eyüp Sultan Türbesine götürülürdü. Bu sahneyi yine “Ercüment Ekrem Talu” şöyleanlatmaktadır:
“Derken birsabah yataktan fırlayıp bermutat(adet olduğu üzere) kendimi bahçeye atacağımsırda, nenem kolumdan tuttu. Bugün bahçeye inmek yok! dedi Haydi dadın senigiydirsin de sokağa gideceğiz. Nereye? - EyüpSultan'a -Niçin? -Ziyarete.
Öbür sefer(sünnet olmadan önce) de Eyüp Sultan'a gitmiştik. Koca kavuklu, bembeyaz torbasakallı türbedarın heybetli huzuruna çıkmış, toprak kokan türbenin içine de iritaneli binlik tesbihten geçirilmiştim ben...Ardından eve kaygı ile dönmüş,dünyadan ziyade ahirete yakışan bu garip merasimin manasını anlamayaçalışmıştım. Sonra arası çok geçmeden ,üç buçuk yıllık mevcudiyetimi ilk defaisyan ettiren bir hadise ile karşılaşmıştım.(Sünnet !). Ben bir daha EyüpSultan'a gider miyim! Odadan kendimi dışarıya attığım gibi doğru bahçeyekoştum. Kuytu bir yere gizlendim...ve çok geçmeden gizlendiğim yerde yakalandım.Yarı tehdit ve yarı vaat ve vaitle(ceza ile) beni giydirdiler, kuşattılar,nemli gözlerimi elimin tersiyle silerek yola çıktım...”
Mektebin diğer çocukları da güzel ve yenielbiseler giyerek mektepte toplanırlardı. Önde, mektebin hoca, kalfa vebevvabı olduğu halde, ilahici takımını da takip ederek kendilerine işaretedilen kısımlarda “Amin” diyebağırarak yeni talebenin evine gelirlerdi. Bu aşamada tören ya evde ya damektepte devam ederdi.
Alay, mektebe yeni başlayacak çocuğuda alarak tekrar ilahilerle yola çıkarlardı. Bu arada Alay daha dakalabalıklaşırdı. Çocuk, bir faytona veya midilli ata bindirilirdi. Tören evdeyapılacaksa, şehirde tur atıldıktan sonra tekrar eve dönülür, mektepteyapılacaksa oraya gidilirdi. Burada da ilahiler okunur ve gülbank çekildiktensonra alay sona ererdi.
Ardından eve veya mektebe geçilir ve çocuğailk dersi verilirdi. Misafirler arasında ulemadan büyükler varsa, hoca yeriniona terk ederdi. Minderine oturup rahlesi üzerindeki elifba cüzünü açan çocuk,hocanın vereceği işareti ve sözlerini beklerdi. İlk derste çocuğa genelliklebir dua ve sadece Elif harfi ile birkaç harf tekrar ettirilir ve ders sonaeredi. Bu noktada yine “Ercümet EkremTalu”:
"...Loş,rutubetli bir avludan geçtik, basamakları kımıldayan dar bir merdiven çıktık.Genişçe bir odaya girdik, sağda kızlar oturmuş bekliyorlar. Benimle birliktegelen erkeklerde sol tarafa geçip yerleştiler. Kalfa minderimi getirdi, hocanınalçacık bir çekmeceden ibaret olan kürsünün önüne koydu. Sonra beni onunüzerine diz çöktürttü. Kartal burunlu, siyah çember sakallı şerabi renkte sofcübbeli Hoca efendi, Arapça bir şeyler söyledi; çocuklar o söyledikçe muttasılhep bir ağızdan “Amin” diye bağırıyorlardı. Bu âminlerin arkası kesilince yinekalfanın yardımıyla kesenin içinden “Elifba”mı çıkardım, hocaya verdim.
Rabbi yessir! Vela tuassir! Rabbi Temmim bi’l-hayr! (Allahım kolaylaştır, zorlaştırma, Rabbimhayırla tamamına erdir.) –Aferin…
Dalgınlıkla ben bu aferini de tekrar ettim.Çocuklar bir kahkahadır kopardılar. Göz ucuyla hocaya baktım, kaşını bile kımıldatmamıştı.Kalın parmağını “Elifba” nın üzerinde koydu; benim üzerimde o ilk gün gökgürlemesi tesiri yapan sesiyle: -Elif, be, te, se, cim..dedi. –Hoca,başını kaldırdı. “Bugünlük bu kadar yeter!”
Yerimden kemal-i gurur ile kalktım....Sonbir dua tekrar edilirken arkama dönmüş, arkadaşlarımı azametle süzüyordum. Dünakşama kadar kızıl bir cehalet içinde puyan olan ben artık allame-i cihankesilmiştim.....” demekteydi.
Ardındanyapılan dua sonrası çocuk, hocasının ve misafirlerin ellerini öperdi. Kur'anokunur, sonrasında yemeğe geçilir ve “lkma”dağıtılırdı. En sonunda törene katılan tüm çocuklara, ilahicilere, Hoca, Kalfave Bevvab’a(kapıcı) çeşitli miktarlarda para verilir, kumaşlar hediye edilirdi.Bu merasimle, çocuk aile içinde ve toplumda yeni bir statü kazanır ve hayatınınbu yeni safhasında hatırında kalan güzel bir anıyla okul hayatınabaşlardı.
Bugün, bu tarihi gelenek kreş ve ilköğretimebaşlayan çocuklar için günümüz şartlarına uyarlanarak yapılmasın? Proje veetkinlik arayan okullar için iyi bir konu…(Kaynaklar: İsmailKara-Ali Birinci(Ortak), Bir Eğitim Tasavvuru olarak Mahalle/Sıbyan Mektepleri,Dergah Yay.,İstanbul, 2005./ Nigar Ayyıldız, Saray Merasimleri, DoğuKütüphanesi Yay.,İstanbul, 2008.)