Kırklı yıllar. Mevsim kış. Zemheri kızları kol geziyor. Kar diz boyu Oğulcuk’ta. Hava ayaz mı ayaz...İlk akşamdan kapanıyor kapılar. Sobalarda tezek, şemşamer kökü yanıyor. Sarı saman. Ocaklarda dökkü... Sıcacık olur evlerin içi. Ne televizyon var ne radyo... Nineler, ebeler masal anlatırlar. Gelmişten geçmişten konuşulur. Hoşça vakit geçirilir. İdare lambası aydınlatır evleri.  Oğulcuk’ta elektrik ne gezer! Bezir çırası yakılıyor. Hali vakti olanlar loküs (Lüks) kullanıyorlar. Barınılan mekan bir göz oda. Ana baba, çoluk çocuk... İç içe, koyun koyuna. Köy odaları hayatın devam ettiği mekanlar.  Cafer Ağa’nın odası, Hacımer (Hacı Ömer) Ağa’nın odası, Rıfat Ağa’nın odası ...Erkekler toplanıyor akşamları bu odalarda. Arabaşılar yeniyor. Yarenlik, söyleşi, siyreti okumalar... Kel Halil, Rıfat Ağa’nın odasına gider. Hem evine, hem de camiye yakın. Gider oturur. Yatsıyı kıldıktan sonra gelir eve. Karısı öldü. Çoluğu çocuğu sefil perişan oldu. Edemedi, çocuklarına analık edecek bir hanım aldı. Yeni hanımı Omarlallı (Ömerlerli). Orta boylu, sessiz, kendi halinde bir kadın. Adı Nutuya. Nutuya da onu herkes “Omarlallı” bilir. Yeni evine alıştı kısa sürede. Oğulluklarını öz evladı belledi. Analık, ananın yerini tutar mı? Tutmaz tutmasına da kadere karşı gelinmez. Kel Halil memnun. Çorbası kaynıyor. Çoluk çocuğu anaya kavuştu. Daha ne olsun. Geçti günler, haftalar, aylar... Nutuya kadın hamile kaldı. Sevindi. Ayı günü doldu. Bir kız doğurdu. Ay parçası, nur topu... Gözünden ırmıyor bebeğini. Kimselere güvenemiyor ciğer paresini. Eleyip beliyor. Oğullukları kıskanıyorlar. Kıskanıyorlar kıskanmasına da belli etmiyorlar. Nutuya, bebeğinin üşüyüp hasta olmasından korkuyor. Beşiğini gece yatarken hemen yatağın yanına koyuyor. Yatak da yer yatağı... Bir sabah ezan okundu. Kel Halil kalktı. Namaza gidecek camiye. Tam o sırada bebek uyandı. Ağlıyor. Karısı Nutuya aldı kızı beşikten yatağa. Emzirecek. Bebek annesinin memesini alınca sesini kesti. Kel Halil çıktı evden. Sabah namazını kılıp döndü eve. Evde bir ağıt, Nutuya kadının iki gözü iki çeşme, bir koşturmaca... Şaşırdı. Sordu karısı Nutuya’ya: -N’oldugız, niye ağlıyon? Nutuya hıçkıra hıçkıra: -Herif ben ağlamayım da kimler ağlasın? Gızımız ölmüş... -Ne diyon sen avrat? Hasta sayrı değalidi ki... Kel Halil şaşıp kaldı. Karısı değşet ediyordu: “Omarlar’ın yolu iki Biri boran biri dipi Haber salıyım ebene Ağşamaca gelir belki” Kel Halil çıkıştı karısına: -Avrat! Bu gızınbişeyciğiyoğudu. Yatağa aldın. Emzirirken üsdüne yatıp uyudun. Bu çocuğu sen öldürdün. Kes sesini. Bi de usdausda ağlama. Şu gışdagıyamettegadıncağaz nasıl gelecek?.. Nutuya kadın hiç bir şey demedi. İçin için ağladı. Bebeği yuyup arıttılar. Zemherinin ayazında evlerinin yanı başındaki mezarlığa defnettiler.