Geçen hafta köşe yazımda kendine saklananan insanlardan bahsetmiştim. Bugün kendine saklanan insanların duygularını anlatmaya çalışacağım.
Bir an kendinizi 5 yaşındaki mutsuz bir çocuk gibi hissedin. Hayatı sadece oyundan ibaret düşündüğünüz o zamanlara gidelim. Sizden bedenen çok büyük olan iki insan yani anne ve babanız sizi koruyor. Biliyorsunuz ki güvendesiniz. Küçük cüsseli bir çocuk olarak büyükleriniz size yol gösterir. Böyleyken hayat gerçekten keyif vericidir ve güvenilirdir.
Şimdi de bir an kendinizi 5 yaşındaki mutsuz bir çocuk olarak hayal edin. Güvendiğiniz anne ve babanız kendilerine zarar veriyor. Kavga ediyor küsüyor ve birbirlerine şiddet uyguluyor. Ya iki büyük bedenden ikisi de güreşe çıkıyor ya da biri kazanıyor biri kaybediyor. Ya da biri o kadar büyük ve güçlü ki güçsüz olanı alt ediyor. Hissedin bir an, 5 yaşındasınız ve anne ve babanızı bu halde görüyorsunuz?
Ne kadar dehşet verici olduğunu anlamak sanırım kolay değil. Bunca güreşin içinde çocuğun duyguları kaybolur. Ya içine kapanır sessizce ağlar, ya da güçlü olana öfke gösterir. Ya da o güreşte çocuk da dayaktan nasibini alır. Ne yaparsa yapsın çocuk sobelenir. Sağına dönse öfke, soluna dönse hüzün, her yer ve her şeyde kocaman bir yalnızlık vardır.
O çocuklar büyür yetişkin olur. Onlar, her şeyi yorumlamaya başlar. Anne babasının sağlıklı olmadığını anlar. Hatta onları boşanmaya teşvik eder. Çocuklar büyür olgunlaşır . Bir yetişkin çocuksa büyüyemez. Düşünsenize kocaman cüsseli bir adamı küçücük bir bedene sığdırmak mümkün mü?
Kocaman bedenlere sahip erkek ve kadın bir çocuk kadar bile olamazlar. O zaman şu sorular aklımaaklımıza geliyor; İlişkiler birbirlerine kör nasıl devam edebilir?Bu çaresizlik içerisinde kim ne kadar suçlu?Kim kime neden bu kadar öfkeli? Bu soruların cevabını bulmak zordur. Kısacası böyle bir öykünün içerisinde kim sobeleyen ve kim sobelenen bilmiyorum.
İşte en başa dönersek kendine saklanmış insanları daha iyi anlarız. Onların hayatları sağa sola sobelenmekle geçiyor . Bu yaşanmışlıklar; arkadaş , eş ve dost ilişkilerinde karşılarına çıkıyor
."Bitmemiş yara hasret barındırır." Bu hasret neyin hasretidir? Hiç olmamış benliğin bir hasretidir.
Hiç yaşanmamış heyecanların, sevginin,mutluluğun, coşkunun ve milyonlarca duygunun hasretidir. Neyi görmüşlerse bu hayatta insanlardan da onu görürler. Bir karmaşa olduğunu anlarlar ama bilemezler. Neden bu insanlar karşıma çıkıyor? Ben de şeytan tüyü mü var da mıknatıs gibi bu tarz insanları çekiyorum? Ne zaman mutlu olacağım? Sorularını kendilerine sorarken bulurlar.
Bir halkanın sürekli olarak başa dönmesi gibi sağım solum sobe…