EVRENSEL VE TOPLUMSAL ALANDA YAZARLAR, UYGARLIĞIN KİTAPLAŞAN YÜZÜ VE İTİCİ GÜCÜDÜR.
YAZARLAR, SÖZÜ UÇMAKTAN KURTARIP KALICILIĞA TAŞIYANDIR
SORU: Sayın hocam bizler sizi tanıyoruz, özellikle genç okurlarımız
sizi daha yakından tanısın istiyoruz. Mustafa Okumuş kimdir?
CEVAP: 1932 yılında Kahramanmaraş’ın Türkoğlu ilçesi Karalar köyünde (Beyoğlu Beldesi) doğmuşum. İlköğrenimimi kendi köyümde, orta öğrenimimi Düziçi Köy Enstitüsünde tamamladım. 1951’de ilkokul öğretmeni olarak Milli Eğitim’de göreve başladım. 1960’da Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat grubu bölümünü bitirdim. Aynı yıl Kahramanmaraş Lisesine atandım. Bu okulda uzun yıllar öğretmenlik ve yöneticilik yaptım. Bir ara Kahramanmaraş İmam- Hatip Lisesinde öğretmenliğe devam ettim. Buradan Kahramanmaraş Orta Okulu Müdürlüğüne atandım. Emeklilik öncesine kadar bu görevde kaldım. 9. M. E. Şurası ön hazırlık komisyonlarında görev aldım. 1967 Kahramanmaraş il yıllığı hazırlama çalışmalarına katıldım. Vilâyet onayıyla, yeni açılan Kahramanmaraş Ticaret Lisesi geçici kuruculuğunda görevlendirildim. Kahramanmaraş Kültür Sanat Evi (KÜSEV) kurucuları arasında yer aldım. Halen bu derneğin üyesi ve derneğin yayın organı ALKIŞ Dergisi yazarlarındanım. Ayrıca Gâvur Gölü ve Doğal Hayatı Koruma derneğinin kurucu ve Kahramanmaraş Kültür Sanat Derneğinin de üyesiyim. 1981’de kendi isteğimle emekli oldum. Aynı yıl Kahramanmaraş’tan yılın öğretmeni, ikinci yıl yılın eğitimcisi seçildim. Milli Eğitim Bakanlığı ve çeşitli kuruluşlardan ödüllerim var. Şiir, deneme, öykü ve araştırma türlerinde yoğunlaşıyorum. Şiirlerimden bir demet, özgeçmişimle birlikte ilk kez 1992’de İstanbul Edik dergisinde yayınlandı. İkinci yıl denemelerimle bu dergideki yayınlarım devam etti. Abece, Altın Külâh, Alkış, Aykırı Sanat, Çıtlık, Edebiyat Yaprağı, İmaj, Söylem, Kardelen, Turunç, Aşkın(e) Hali, Usare ve Yeni Ufuk gibi düşünce, sanat ve edebiyat dergilerinde yazdım. “Yeni Haber ve Kahramanmaraş’ta Bugün” adlı yerel gazetelerde (Düşüncenin Ufku) köşe yazarlığı yaptım. Adıma, 2008’de Beyoğlu Beldesi’nde “Kültür-Turizm Bakanlığı Beyoğlu Mustafa Okumuş Halk Kütüphanesi” açıldı. Mustafa Okumuş Halk Kütüphanesi, on bin cildi aşkın kitabıyla beldeye ve çevreye hizmet vermeye devam ediyor.
YAZAR, OKURA KARŞI KENDİNİ SORUMLU TUTAN VE YENİLEYEN KİŞİDİR
 SORU: Gönlünüze, ilkyazı yazma ve şiir yazma aşkı ne zaman düştü?
 CEVAP: Edebiyata ve sanata ilgim Köy Enstitülü bir öğrenciyken başladı. Bu okullar ilgi ve yetenek alanlarını geliştiren, besleyen bir alt yapı ve donanıma sahipti. Zengin bir kütüphanemiz, her türlü onlarca enstrümanın bulunduğu bir müzik-hanemiz, resim atölyemiz ve fen bilgisi-kimya laboratuarlarımız ve işliklerimiz vardı. Öğrenciler, ilgi alanlarında boş zamanlarını öğretmen nezaretinde buralarda değerlendirirlerdi. İlk şiir ve yazılarım söz konusu okulun duvar gazetesinde, dergisinde yayınlandığında bundan büyük bir keyif almış ve özgüven kazanmıştım. Meslek yaşamım bu konudaki hayıflanmalarımla doludur. Uzun yıllar orta öğretim kurumlarında yöneticilik yaptım. Rutin işler yazmamın önünde bir engel oluşturdu, hep. Bu yüzden yöneticiliği bıraktım. Çok sürmedi yeniden bir okula müdür olarak atandım. Emeklilikle birlikte bu engel ortadan kalktı. Zaten öteden beri Varlık, Hisar vb. edebiyat ve sanat dergilerinin okuyucusuydum. Ayrıca bir de birikimim vardı. Bu yüzden yayınlarım, emeklilik dönemi (1981) sonrası ve günümüze uzanan bir süreçte gerçekleşti. Şiirlerimden bir demet ilk kez İstanbul-Edik Dergisinde yayınlandı. (1992. sayı:41) Aynı derginin 42. sayısında “İnsan ve Sevgi” adlı denememin yayınıyla bugünlere uzanan yazarlık sürecim başlamış oldu. Halen kesintisiz devam ediyor. Yazmak benim için ekmek, su, hava kadar hayati bir gereksinim oldu. Yazar için okunmak, onu besleyen can damarlarından biridir. Bu nedenle yazar, her seferinde okura karşı kendini sorumlu tutan, yenileyen kişidir
HEP KENDİM OLDUM, KENDİMCE KALDIM; ÖZENTİDEN, YAPAYLIKTAN, DURAĞANLIKTAN UZAK DURDUM
SORU: Yazarken etkilendiğiniz, örnek aldığınız şairler, yazarlar oldu mu?
CEVAP: Her yazarın hayatında bir usta-çırak ilişkisi vardır. Bu yargı, özellikle gençler için geçerlidir. Özendiği bir usta yazarın izini takip eder, bir süre. Sonra anlar ki o yazar, yaşadığı kendi dönemini temsil ediyor. Bu yüzden ki onun kalıbı dar gelmeye başlar. Yazar o kalıptan çıkar, kendi özgün kalıbını oluşturmak zorunda kalır. Oluşturamazsa biter. Benim yazarlığım böylesine bir usta-çıraklık ilişkisine elvermedi. Emeklilik döneminde başladığım yazın hayatımda kendi yolumu kendimce çizdim. Sorgulama, yorumlama, algılama, özümseme, kavrama, gözlem, toplumun içini irdeleme ve ifade etmede hep kendim oldum. Kendimce kaldım. Özentiden, yapaylıktan, durağanlıktan uzak durdum. Yenilenmeye, değişime ve gelişime kendimi açık tuttum. Kitaplaşmış ilk eserim “Gönül Bahçesi”dir. 1996’da yayınlanan bu eserim nedeniyle beni yüreklendiren dostlarıma teşekkür ediyorum. Belli bir aşamadan sonra her yazar başarısına kendi damgasını vurabilmeli, özgünlüğünü yansıtabilmelidir.
YAZARLIK, ÖYLE ISMARLAMA İLKELERLE OLABİLSEYDİ, HERKES YAZAR OLURDU. BİR ŞEYİ BİLMEK AYRI, ONU UYGULAMAK AYRI
SORU: Sizce, iyi bir yazar nasıl olmalı, nelere dikkat etmeli?       
CEVAP: İyi bir yazar tablosu çizmek zor iş bence. Çünkü alan oldukça geniş ve görecelidir. Benim doğrularımın başkalarını bağlaması ise pek şık bir beklenti olamaz, olmamalıdır. Başkalarının çizdiği bir kalıba ben girmek istemem doğrusu. Öyleyse başkaları için şablon çizme hakkım da olmamalı diye düşünürüm. Yazarlık öyle ısmarlama ilkelerle olabilseydi, herkes yazar olurdu. Bir şeyi bilmek ayrı, onu uygulamak çok farklı bir şey… Diyelim ki şiirle ilgili çok şeyler öğrendiniz. Bu, sizin şiir yazabileceğiniz-şair olacağınız anlamına gelmez. Ancak bu bilgiler, doğaçlama yeteneğiniz varsa işinize yarar, demeye çalışıyorum. Ayrıca, çabasız hiçbir şey olmaz. Sözgelimi elinizde güzel bir elmas var, ama siz onu işlemesini bilmiyorsanız ve emek vermiyorsanız hiçbir zaman o elmas, pırlantaya dönüşmez. İyi bir yazar, toplumun arkasında değil, önünde yer almalı, sürekli kendini yenilemeli, hayatın içini titizlikle gözlemeli, bunları toplum yararına eserlerine yansıtabilmelidir. Toplumun gözü, kulağı ve aydınlık beyni olmalıdır. Okurunu izlemeli, onların gereksinimlerini öne almalıdır. Dili iyi kullanmalı, yalın kıvrak bir üsluba sahip olmalıdır. Çok ayrıntılarla (uzun betimleme ve tahlillerle) okuru bunaltmamalıdır. Çünkü insan hayatında zaman giderek önem kazanan bir değer olma sürecine girmiştir. Eleştiriye duyarlı olmak yazar için gelişimin kapısını açık tutma anlamına gelir. Unutmamak gerekir ki öğrenci öğretmenin, okur, yazarın en etkin denetleyicisidirler. Bunlar benim görüşlerim. Kimseyi bağlamaz. Tek doğrular olduğunu da söyleyemem. Öğütçülüğü pek sevmem. Kolay olduğu için… Önemli olan zoru başarmaktır. Kişinin mantığı, önsezileri, öncelikleri burada tek ayıklayıcıdır, elbette.
ÖZGÜR OLMAYAN, RAHAT YAZAMAYAN YAZAR; SANCISI TUTUP DA DOĞUM YAPAMAYAN KADINA BENZER. HEP İÇİNE-İÇİNE KANAR DURUR
SORU: Sizce, yazarlığın bir kuralı olmalı mı?
CEVAP:  “Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır.” Özdeyişinden hareketle yazarı- sanatçıyı katı kurallarla kayıt altına almanın doğru olmayacağını düşünüyorum. Bu nedenle yazarın özgürlük alanına girmek istemem doğrusu. Özgür olmayan, rahat yazamayan yazar, sancısı tutup da doğum yapamayan kadına benzer. Hep içine-içine kanar durur. En değerli eserler, özgür ve özgün düşüncenin ürünüdür, demek geçiyor içimden. İyi bir yazar, evrensel önsezilere sahip olmalı, yaşadığı toplumdan daha ilerde yürümeli. Bilgisiyle- sanatını, erdemlerini uzlaştırmalı ve insancıl amaçlara yönlendirmelidir. Bu işlevleriyle uygarlık yolunun aydınlanmasına katkı sağlayabilmelidir. İyi yazar, iyi bir gözlemci, analizci ve sentezcidir. Hayatın içinde at koşturur-durur. Kendi alanında iyi bir okuyucu, yorumcu, anlama, kavrama, algılama ve özümseme gücüne sahip olmalı. Bu da yetmez, yalın, kıvrak, akıcı bir üslup kullanmalıdır. Desem de bu ilkeler kendimi bağlar, ancak… Katı kurallarla sanatçının önüne set çekersek, bu koşan atı dizginlemek anlamına gelmez mi? O zaman farklılığın farkına nasıl varacağız? Bana göre yazar-sanatçı kendi yolunu kendi özgür, öznel, özgün iradesiyle bulmalı ve de koşu yolu hep açık tutulmalı, demeye çalışıyorum.
“KİTAPSIZ HAYAT KÖR, SAĞIR VE DİLSİZDİR”
SORU: Bilindiği üzere yazar olmak, insana bir sorumluluk getirir. Buradan yola çıkarak, yazarın toplumda bir görevi olmalı mı? Bu konuda neler söylersiniz?
CEVAP:. Ülkemizde yüzyıllardan beri okuyan, düşünce ve fikir üreten, yazan insanlar bilge olarak algılanmış, kitaplarıyla özdeşleştirilerek saygı görmüşlerdir. Bu nedenle ki Seneca: “Kitapsız hayat kör, sağır ve dilsizdir.” diyor. Bir Çin atasözünde ise, “Kitapsız çocuk, susuz ağaca benzer.” deniliyor. Görülüyor ki uygarlığın birikimi, eklene-eklene günümüze yazarlar, bilge filozoflar, mucitler, kâşifler, sanatçılar, şairler, fikir ve düşünce adamları tarafından ulaştırılmıştır. Yazarlar, sanatçılar geçmişi ve bizi karanlıktan eserleriyle kurtarmışlar ve geleceğimize zengin bir ışık ve kültür kaynağı bırakmışlardır. Günümüz yazarlarının en başta gelen görevleri geçmişten aldıkları bu mirası zenginleştirerek geleceğe aktarmaktır. Bu yüzden evrensel ve toplumsal alanda yazarlar, uygarlığın kitaplaşan yüzü ve itici gücüdür. Bence… Sözü uçmaktan kurtarıp kalıcılığa taşıyan da onlardır.
EDEBİYATIN HER DALINDA YAZMAYA ÇALIŞSAM DA ASLINDA İLGİ DUYDUĞUM, YOĞUNLAŞTIĞIM; ŞİİR, DENEME VE ÖYKÜ DALLARIDIR
SORU:  Siz; hem öykü, hem deneme, hem de şiir yazan bir edebiyatçı olmanızın ötesinde, kitap inceleme ve eleştirme alanında da büyük bir boşluğu dolduruyorsunuz. Bu türlerden hangisini kendinize daha yakın buluyorsunuz?
CEVAP: Edebiyatın her dalında yazmaya çalışsam da aslında ilgi duyduğum, yoğunlaştığım şiir, deneme ve öykü dallarıdır. Şiir benim duygusal alanımın ifadesine, estetik değerlerimin yetkinleşmesine aracı olur. Denemeyse düşünsel derinliğimin açlığını doyurur; bilgi dağarcığımı zenginleştirir ve mantığıma işlerlik kazandırır. Hikâye ise hayatın içini yansıtan aynaya benzer. O aynada bilgilenme, kendimizi ve toplumun kesitlerini izleme, sorgulama olanağı buluruz. Yanlışlarımızdan dönme ya da onları düzeltme fırsatını yakalar, hayata uyumu kolaylaştırabiliriz.
KİTAPLARIMDA İŞLEDİĞİM KONULARI HAYATIN İÇİNDEN ALIRIM
SORU: Yayımlanmış eserlerinizle ilgili bize neler söylersiniz?
CEVAP:  Gönül Bahçesi, Uzaklara Özlem adlı iki şiir; Mavi Beklentiler, Kendimiz Olabilme Erdemi, Kendini Tanımadan Gidenler ve Düşüncenin Ufku adlarında dört deneme, Çoban Yıldızı, Anadolu’dan İzler adlı iki öykü, inceleme ve tanıtım alanında Bana Gelen Kitaplar, adları altında yayınlanmış eserlerim vardır. Ayrıca benim birde araştırmacı kimliğim var: Yıllık Türü: Bu dalda Dünden Bugüne Beyoğlu Beldesi, Beyoğlu II, Beyoğlu’nun Gülen Yüzü, Araştırma Türü: Gâvur Gölü Havzası, Kırsaldan Kentsele, büyük boy kuşe baskı, 400 sf. Hacimli, fotoğraf, istatistik, harita ve projeler, görsel belgelerle zengin bir içerik kazandırılmış, araştırma ve belgesel bir kaynak oluşturulan beş eserim daha vardır. Yayına hazır üç eserim sırada bekliyor. Bunlar: Anılar, Denemelerden Seçkiler, Yağmur Kuşu(şiir)       
Kitaplarımda işlediğim konuları hayatın içinden alırım. Güncel olması önemli bir ayrıntıdır. Hayatın içine hep eğitimci kişiliğimin gözlüğü ile bakarım.  Birey ve toplum ilişkilerindeki çarpıklıklar, olumsuzluklar ya da toplumun mayası-tutkalı olan birtakım güzel değerler ilgi alanıma girer. Toplumun geliştirdiği temel değerler ve kavramlara da kafa yorar, çözüm üretmeye çalışırım. Toplumsal değerleri besleyen, toplum barışına katkı sağlayan değerleri çok önemserim. Öncelikle insan ve toplum eksenli ya da insan- nesne ilişkili konular deneme ve öykülerimde sıkça kullandığım vazgeçilmez malzemelerdir. Şiirlerimde ise yine insan ve doğa merkezli, estetik içerikli, duygu-sevgi yoğunluklu erdemsel esinlenmeler üzerinedir, temalarım. Araştırma türü eserlerim de vardır: Bunlar arasında, Beyoğlu Belde Yıllığı,” “Beyoğlu II,”  “Gâvur Gölü Havzası,” “Beyoğlu’nun Gülen Yüzü” “Kırsaldan Kentsele” adlı araştırma ürünleri sayılabilir.
“GÂVUR GÖLÜ HAVZASI” ADLI ESERİ LİTERATÜRE KAZANDIRMAKLA, ÖNEMLİ BİR ÇEVRESEL KAYNAK OLUŞTURDUĞUMU DÜŞÜNÜYORUM
SORU: Gavur Gölü Havzası, dediğimizde sizin aynı zamanda çevreye çok duyarlı yapıda bir edebiyatçı olduğunuzu; yazdığınız kitaplardan ve makalelerinizden biliyoruz. Sağlık Ovası diye isimlendirdiğiniz Gâvur Gölü Havzası’nın bugünkü halini de göz önünde bulundurarak ekolojik denge açısından sizce neler yapılmalıdır?
CEVAP:  Beni, yöresel sınırlı bir araştırmaya yönelten neden, yöremin halkına karşı duyduğum sorumluluktur. Gözlemlerim sonucu halkın geçmişiyle ilgili fazlaca bilgi sahibi olmaması, hele de genç neslin geçmişinden kopma noktasına gelmesi, bana kaçınılmaz bir görev yükledi. Konu yıllarımı aldı. Olsun. Ben o beldenin insanıyım, o vadinin suyunu içtim, havasını soludum, nimetleriyle beslendim; oranın güzel insanlarıyla haşır-neşir oldum. İlk kültür mayamı orada tuttum… “Gâvur Gölü Havzası” adlı eseri literatüre kazandırmakla, önemli bir çevresel/ belgesel kaynak oluşturduğumu düşünüyorum. Ve de edebiyatçılar ve akademisyenler öyle diyorlar. Bir hafta önce Denizli/ Pamukkale Üniversitesinden bir grup akademisyeni misafir ettim. Sulak alanlar konulu tezleri için benimle söyleşi gerçekleştirdiler, hazırlayacakları belgesel için bir saate yakın çekim yaptılar. Diğer Üniversitelerden de zaman zaman gerek çevre, gerekse edebiyatla ilgili akademiysen konuklarım oluyor. Şunu söylemek istiyorum: Gerektiği zamanlarda çıkardan uzak idealist emekler hiçbir zaman boşa gitmiyor.  Gâvur Gölü Havzası yıllarımı aldı. Doğum bitti, sancı geçti. Geride bir eser, onun verdiği erinç ve onur kaldı. Bu da benim için yeter de artar da… “Gâvur Gölü” 1950-1965 aralığında, sıtma hastalığı ve topraksız çiftçiye arazi temini amacıyla kurutuldu. Onunla birlikte güneydeki üç sulak alan daha (Amik, Emen, Mizmilli) ayni akıbete uğradı. Bu sulak alanlar önemli bir kuş göç yolu üzerinde Dünya Ekosisteminin can damarlarıydı. Büyük bir kuş popülasyonunun konaklama, beslenme, dinlenme ve üreme sahası olan bu sulak alanların kurutulması, büyük bir balık rezervuarını da yok etmesiyle çevre ve beslenme ekolojisine, ekonomisine, turizmine büyük zararlar vermiştir. Burada doğa çok önemli bir flora ve fauna cennetini kaybetmiştir. Dörtte üçü sazlıklarla ve ormanlarla (batı şeridi) kaplıydı. Sazlıklar kamış, kova berdi, yassı berdiden oluşur ve ekonomik değer taşırdı. Ayrıca sığ olduğu için zengin bir organizma kaynağıydı. Her ne amaçla kurutulursa kurutulsun, bu uygulama bir doğa katliamı olmuştur. O günün sorumlularını büyük bir vebal altında bırakmıştır. Bugün gelinen noktada her iki amacın da bir geçerliliği kalmamıştır. Ancak dönüşü olmayan bir çıkmaz sokak…  “Gâvur Gölü” bir flora ve fauna cenneti, büyükbaş hayvancılık alanı, bereketli bir beslenme havzasıydı. Bugün bir turizm merkezi olabilirdi. Ancak arazi dağıtım aşamasında gölün en düşük kutunda 3780 dekar arazi “Sulak Alan İçin ayrılmış” bu koşulla dağıtım dışı bırakılarak hazine üzerine tescili yapılmıştır. Bu konuda “Ortayol Projemiz” ilgili ve yetkililerden destek bekliyor. Gâvur Gölünü bütün güzelliğiyle yaşayan biri olarak onu, “Gâvur Gölü Havzası” adlı eserimle gelecek nesillere taşımayı, bana kısmet eden Allah’ıma çok şükürler olsun…
YAZAR, DİLİ İYİ KULLANMALI, YALIN, KIVRAK BİR ÜSLUBA SAHİP OLMALI
SORU: Eğitimci ve kalem işçisi bir duayen olarak Kahramanmaraş’taki edebiyat camiasına, özellikle genç edebiyatçılarımıza ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
CEVAP:  “İyi Bir Yazar Nasıl Olmalı, Nelere Dikkat etmeli?”Sorusunun yanıtları genelin içinde elbette Maraşlı yazarlar için de geçerli olmalıdır. Söz konusu soru başlığı altında bu konudaki düşüncelerimizi ifade etmiştik.
Sayın Ali Bey, bu sorunuzla bana hakkım olmayan bir de misyon tanımışınız. Çok teşekkür ederim. Burada sorunuzun genelden yerele kaydığı görülse de iyi bir yazar’ın nitelikleri hakkındaki görüşlerimizi değiştirmese de ayrıntılarda elbette söylenecek su götürür türden diyeceklerimiz olacaktır: Genç yazarlarımız öncelikle alanlarının önderlerini ve günümüz edebiyatını çok yakından izlemeliler. Taklitçi bir yaklaşımdan çok orijinallerden esinlenmeliler. Kendileri olmalarına özen göstermeliler. İlla da ürünlerine kendi özgünlüklerini yansıtabilmeliler. Güzel Maraş’ımızın sorunlarına sahip çıkmalılar. Yerelden başlayarak ülke meselelerinde duyarlı olmalılar. Edebiyatı salt sanat için değil toplum için de kullanmalılar. İnsanı dışlayan hiçbir sanat başarılı olamaz, demeye çalışıyorum. İnancımızda “hizmetin en üstünü insan için yapılandır.” Kentimizin gözü, kulağı, dert yoldaşı ve idealist savunucusu olmak gibi bir işlevselliği de olmalı yazarlarımızın… Kentimizin buna çok gereksinimi olduğunu düşünüyorum. Bu kent, sahipsizlik imajından kurtarılmalı dileği var içimde… Genç edebiyatçılarımızın Kahramanmaraş’ın toplumsal sorunlarına duyarlı bir yaklaşım, kuşatıcı, yansız, özgün bir üslupla kalkınmanın ve sosyal barışın yolunu açmada, aydınlatmada önemli bir sorumluluk yüklemeleri dileği var içimde… Ancak söylemin kolaylığını, eylemde göstermenin zorluğunu da bilenlerdenim. Ne var ki başarı zorun ucundadır. Zoru yenmeden ona ulaşmamız olası değildir. Benim ki hoş bir temennidir. Elbette dileğim kendimden başka kimseyi bağlamaz… Unutmayalım ki sonuçta insan ölümlü, insana/ topluma yapılan hizmetse kalıcıdır. Genç kalemlerimize yürekten başarılar diliyorum.  
SORU: Son olarak SALKIM SÖĞÜT okuyucularımıza bir mesajınız olur mu? Mesder edebiyat derneği faaliyetlerimizi nasıl buluyorsunuz?
Mesder Edebiyat Derneği, özellikle deprem sonrası Kahramanmaraş’ta edebi alanda büyük bir boşluğu doldurdu. Depremde mekânsız kalan tüm dergi etkinliklerine ve edebiyat mahfillerine ev sahipliği yaptı. Zaman zaman bu toplantılara ben de katıldım. Dernek yönetimine bu özverilerinden dolayı çok teşekkür ediyorum. Salkım Söğüt okurlarımıza; önce çok okumalarını, dergilerine sahip çıkmalarını, beğenilerini kazanan dergi yazarlarını onurlandırmada duyarlı olmalarını, doğruları, farklılıkları önyargılarla değil, gerçek kaynağına inerek kendi özgün çabalarıyla bulmalarını, kedileri olmalarını, özentiden, yapaylıktan uzak durmalarını, gerçek değerin özde oluşumuna özen göstermelerini, ben demekten çok, ben bu gelişimin neresindeyim? Sorusuna yanıt aramalı, daha iyiye daha güzele gelişimin önünü açık tutmaları gerekir; desem de bunun kolay olmayacağını düşünenlerdenim. Ne var ki başarı ve mutluluk ta zorun ucunda açan çok güzel kokulu bir çiçektir…
Bize vakit ayırdığınız ve bu güzel sohbet için size çok teşekkür ediyor, sağlıklı uzun ömürler diliyoruz. 
Ben teşekkür eder, çalışmalarınızda başarılar dilerim.
--------------------------------------------------------------------------------------
(*)YAZAR HAKKINDA:
(*/1) Bahattin UYAR: “Yitik Harmanda Son Taneler” Köy Enstitülü Şairler- Yazarlar Antolojisi. Ankara, 2013, M.Ok. Sf/ 317- 321
(*/2) Cavit POLAT: “Maraş Bibliyografisi” Ukde Kitaplığı- Kahramanmaraş, 2009 M. Ok. Sf/ 122, 130, 145, 156.
(*/3) Cemil ÇİFTÇİ: “Maraşlı Şairler, Yazarlar, Âlimler” İstanbul- 2000, M. Ok. sf/ 229
(*/4) İhsan IŞIK: “Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi” Elvan Yayınları, Ankara- 2006, M. Ok. Cilt: 7 sf/ 2683, 2684.
(*/5) Prof. Dr. İsa KAYACAN: “Mezarlıklar Kültüründen Örnekler” Ankara - 2008. M. Ok. Sf/ 206- 208.
(*/6) Ramazan AVCI: Kahramanmaraş Şairler Antolojisi. 2008, M. Ok. sf/ 2017- 2018.
(*/7)  Y. Alpaslan, Yrd. Doç. Dr. L. ALICI, S. YAKAR: “Türk Edebiyatında Maraşlılar” Ukde Kitaplığı- Kahramanmaraş- 2009, M. Ok. Sf/ 182-183.
(*/8) Duran BOZ: “ Şiirli Şehir Kahramanmaraş- 2009, M. Ok. Sf/ 163- 164.
(*/9) Serdar YAKAR- Doç. Dr. Cavit POLAT. “BİYOGRAFİ” Mustafa OKUMUŞ’UN Hayatı, Sanatı ve Eserleri. Çağrı Yayınları İstanbul- 2018.
(*/10) Doç. Dr. Mehmet Fatih YANARDAĞ ve Ahmet KARCI. “Kendimiz Olabilme Erdemi” Şairi Mustafa OKUMUŞ’UN POETİKASI. Uluslar Arası Cumhuriyet Döneminde Maraş Sempozyumu. Kahramanmaraş- 2014. Sf/ 387’den 412’ye değin.  
(*/11) Seyma Gözübol. “MEZUNİYET TEZİ” Mustafa OKUMUŞ’UN Hayatı, Şahsiyeti ve Eserleri. Lisans Çalışması ve Mezuniyet Tezi. KSÜ, Fen- Edebiyat Fak. Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü- 2019
(*/12) Erdoğan AYDOĞAN: “ÖYKÜLEDE MARAŞ” Büyük Şehir Yayını, MARAŞ- 2020, M. Ok. Sf/ 29’ dan- 43’e değin üç öykü.
(*/I3) Mustafa GAZALCI. “21 KÖY ENSTİTÜSÜ” Çınarlar Anlatıyor: Mustafa Ok. Sf/ 149, 150,  151, 152,153, 154, 155’e. Değin. Bilgi Yayınevi- Nisan/ 2021- Ankara.
(*/ 14) KSÜ. “Kahramanmaraş Ansiklopedisi.” Kasım 2022- 6. Cilt. M. Ok. Sf/ 11, 12, 13.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------