Yusuf Karaca Mersin Gima’da muhasebeciydi. Pozcu Mağazasında. Bazen giderdim ziyaretine, söyleşirdik. Özlem giderirdik. Köyden, gelmişten geçmişten konuşurduk. Yine Karaca’nın yanındayım. Vakit akşam yakını. Yusuf’un odası mağazanın zemin katında. Konuşuyoruz. Kola içiyoruz. Odanın kapısı açık. Birileri “Yusuf Bey!” diye bağırarak geliyor. Yusuf sesten tanıdı geleni: -Gel Gamber dayı,gel! Gamber dayı, altmış yaşlarında şen şakrak bir adam. Mağazaya yoğurt veriyor. Para almaya gelmiş. Bizim oralı sayılır. Sivaslı, ama ha Sivas ha Yozgat... Ünlesen duyulur yahu! Yusuf sordu: -Ne içersin Gamber dayı? Gamber dayı: -Sizin içtiğinizden... dedi.  “Pıhk” diye güldü. Yusuf: -Niye güldün Gamber dayı? Gamber dayı başladı anlatmaya: -Geçenlerde sahilde bir lokantaya para tahsiline gittik bir arkadaşla. Arkadaşım hacı. Beytullah’a yüz sürmüş. Tam bu sıralar vardık. Patron birkaç arkadaşıyla oturuyor. ’Ne içersiniz?’ dedi. Ben de: ’Sizin içtiğinizden.’dedim. ’Peki’ dedi patron. Ben kola sandım açıkçası. Doldurdular birer bardak. İçtik. Tadı biraz acı geldi. Arkadaşım bir bardak daha içti. ’Yahu ne iyi geldi. Bir bardak daha doldur.’ dedi bizim hacı. Sonra başladı gaba boydan türküye. Hacı bir coştu. Susturabilene aşk olsun... Adamlar gülüyor. ’Söyle hacı...’diyorlar. En sonu dayanamadım: ’Hacı yeter.’ dedim. Ne dese beğenirsiniz: ’Dur hiyerif sesim açılmışken biraz çığırıyım.’ Meğer adamlar kokteyl içiyorlarmış. Bizim hacı gafayı bulmuş. Gamber dayı: -Sizin içtiğiniz kokteyl mokteyl değil herhal. dedi. Gülüştük. “Sesi açılmak” deyince kardeşim Mehmet’le yaşadığımız bir anı geldi hatırıma: Köyde (Oğulcuk) bizim Mehmet’le ilahi çalışıyoruz. Önce solfej. Usul, nota. Daha sonra sözler. Notaların değerini verip, usulünce okuyunca ilahi bir başka mehabet kazanıyor. Mehmet’i sık sık uyarıyorum. O, kulaktan duyup öğrendiği şekilde söylemek istiyor. Ben yakasını bırakmıyorum. Sık sık uyarmak zorunda kalıyorum. Mehmet ses çıkarmıyor. Ama sabrın da bir sınırı var. Bir ilahiye başladı. İkinci dizede uyarmak zorunda kaldım. İşte o zaman Mehmet’in sabır taşı çatladı: -Yahu abi... Bırak da sesim açılmışken okuyayım. Sonra notasıyla okurum. Taşçıoğlu’nda Ahmet Hoca, burda sen. Nedir sizden çektiğimiz?  dedi.