Bir bayram sonrası. Emin amcamın (İmin ağa)arkadaşı gelmiş babasıyla. Alamanya’dan iş arkadaşı. Nevşehirli. Anası sizlere ömür. Göç davulu çalmış. Ahirete göçmüş. Babası âhir ömründe yalnız kalmış. Yüce Tanrı kimselerin dirliğini, düzenini bozmasın. Adamcağız şu yaşanılası dünyada tek başına kalmış. Hayatı paylaştığı eşini kaybetmiş çünkü. Gerçi oğlu uşağı var, ama can yoldaşı yok. Dünya başına dar... Hiç bir yerlere sığmıyor. Duygusallaşmış. ”Öte git. Gözüne tütün gider.” deseler, dolukuyor. Emin amcamın arkadaşı: -Baba ölüm Allah’ın emri. Ölenle ölünmez. Artık anam yok. Ama hayat devam ediyor. Seni evlendirek, diyor. Adamcağız boynunu büküyor. Ne yapsın? Emin amcamı aramış bu arkadaş: -Arkadaş hâl böyle böyle... Ne olursa senden olur. Babamı everek. Bana yardımcı ol, demiş. Emin amcam hayırlı işi sever: - Olur. Hele bizim kuve (köye) gelin de bi çaresine bakak... Adamcağız babasını (damat adayı) da almış gelmiş. Yukarı odada oturuyorlar. İkindi sonrası. Konuşuldu, görüşüldü. Ardından sofra kuruldu. Halil İbrahim sofrası. Kuşun südü eksik. Etlisi, sütlüsü, tatlısıyla...Tatlı deyince bayram baklavasız olmaz. Bakiye abla bir geniş tabağın içine 7-8 dilim baklava koymuş. Oturduk. Sofrada dört kişiyiz: İki konuk, ben ve Emin amcam. Yedik içtik dedik: ”Çok şükür”. Kaldırdık sofrayı. Çayları da yudumladıktan sonra adamlar: -Bize müsade! (müsaade), deyip kalktılar. Konukları uğurladık. Emin Amcam alı al, moru mor geldi Bakiye ablanın yanına. Çok sinirlenmiş belli ki: -Sen niye paklavayı tabağa goydun? Neden siniynen goymadın? Bigaç dilim paklava, ayıp değal mi? Adamlar utanıp yimediler belki de...Siniynen goysana...Ne gader yillerse yisinler...Bi (bir) telledim (terledim). Emin amcam açtı ağzını,yumdu gözünü. Bakiye ablaya demediğini bırakmadı. Emin amcamı teskin etmek bana düştü. Onu sakinleştirene kadar ben de epey ter döktüm doğrusu... Ha! O hayırlı işten bir sonuç çıkmadı. Nevşehirli damat adayı eli boş döndü Oğulcuk’tan.