Mersin Şairler ve Yazarlar Derneği (MEŞYAD)’da Behçet Necatigil’i andık. Sunumu ben yaptım. Yaşamını anlattım Necatigil’in. Bağımsız bir şair olduğunu “Kendi göklerinde kendi tair, kendi yolunu çizmiş bir şair” sözleriyle ifade ettim. Nafiz Nayır öğretmenimiz de derin hüzünlerin şairi. Kendisinden bir istirhamım oldu: -Hocam, Necatigil’in “Solgun Bir Gül”ünü siz okur musunuz? Nafiz Bey güldü: -Bu şiiri radyoda da okumuştum. Sevdiğim bir şiirdir. Buna çok sevindim ve: -Hiss-i kable’l vuku hocam, dedim. Bir olayı önceden hissetmek mânâsına. Mustafa Doğan, Deniz Nas, Zehra Üçgül de Necatigil’in değişik şiirlerini yorumladılar. Güzel bir sunum oldu. Sunum dosyasından sizler için bazı notlar aktarayım sevgili dostlar: Behçet Necatigil bir sözcüğe, bir söyleme, bir dizeye birden fazla anlam yükleyerek ilk bakışta basit gibi duran şiirlerin sihirbazıdır. O basit gibi duran şiirleri okumak çok keyif verir, derinine inmek için okuyucudan çaba ister şair. Şiirlerindeki açık ve yalın söyleyiş, sonra soyuta dönük bir havaya büründü. Eski ve yeni kelimeleri birlikte ustaca şiirine yerleştirdi. Sağlam, tutarlı ve özel bir şiir dünyası vardır. Duyarlıklı, içli bir şiir evreni kurdu. Bireyin yaşam karşısındaki acılarını, özlemlerini, umutlarını yansıtan içten, dokunaklı, özgün bir tarz yarattı. Tedirginlikleri, dışa açılmaları anımsamaları, güçsüzler karşısında duyarlığı, kendini dinlemeleriyle lirizmin üst düzeylerine ulaşan bir şiir ortamında sundu. Yeni söyleyiş yolları, yeni biçimler aradı. Behçet Necatigil yaşadığını yazdı. Bakınız bir şiirinde bunu nasıl anlatıyor? “Ben bir sürü hastalık çektim de, gördüm de... Kimse diyemez ki özenmiş yazıyor. Hem ben, ne yazdımsa, ağırlığı altında Ezildim de yazdım. Kimse diyemez ki özenmiş yazıyor.” Divan şairi Necati onu çok etkiledi. Öyle ki 1951’de “Gönül” olan soyadını “Necatigil” olarak değiştirecek derecede. Tezkirelerin yazdığına göre Necati, bir köle imiş. Zamanla kendini yetiştirmiş. Divan şiirinin büyükleri arasına girmiş. Diyor ki Necatigil: “Ben de şiirde hayatın kölesiyim. Sonra Necati gibi, çocukluğumda bir süre Kastamonu’da kaldım. Babam da Kastamonulu. Daha bazı benzerlikler var aramızda”. Şair, son şiirlerinde Divan şiirinin özelliklerinden yararlanma yoluna gitmiştir. Bu özelliği onu kapalı bir şiire ulaştırdı. Divan edebiyatına göndermeler içeren “Divançe” adlı bir şiir kitabı yazmış olması tesadüf değildir. Sonraki yıllarda yazdığı kasideler de öyledir. Der ki Necatigil: “Tutar bir ah, âhuyu yahûlarda. Kim atar kemendi kalkar divandan? Bir çağ günümüze.” Divan şairi Necati’nin yanı sıra Şeyh Galib de onu etkilemiştir. Şeyh Galib’in ünlü eseri Hüsn ü Aşk’ın özü: “Aşığın vuslata ermesi için mumdan kayıklarla ateş denizini geçmesi gerek.” Burada simgeler var. Aşk ilahidir. Aşığın ateş denizinde mumdan kayıklarla yaptığı yolculuk aşk uğruna katlanacağı sıkıntıları, zorlukları ve çileleri sembolize eder. Şeyh Galib’in bir gazelinin matla beyti: “Yine zevrak-ı derunum kırılıp kenare düştü Dayanır mı şişedir bu reh-i seng -sare düştü” Gönül kayığı kırılıp bir kenara düşmüştür. Çünkü bu gönül kayığı sırça saraydır. Taşlık yola dayanması ne mümkün? İşte Necatigil’den Hüsn ü Aşk’a bir gönderme: “Ateş denizlerinde mumdan kayıklarla Sağlam mı tekneler, aşkları geçmeye / Güç Gider bir yol bir Galib’e, Bir Yunus’a Ama, bu ne çok ölü ağlar, güç” Behçet Necatigil, sokakta her günkü basit ve dar hayatın içinde yaşayan ve kurtuluşu evlerinde arayanların şiirlerini yazmış, birçok araştırmacı tarafından “Dar Çevre” şairi olarak anılmıştır. Halbuki 1974’te yazdığı “Türkiye Atlası” şiiri tüm Türkiye’yi anlatıyor Bizi anlatıyor. Aradan 43 yıl geçmiş. O günün Türkiyesi, bu günün Türkiyesi sanki. Çok bir şey değişmemiş:
TÜRKİYE ATLASI Kimi dev yatırım, özel sektör Kimi dağ köylerinde çerçi olduğu. Yükselir bir yapı, gökdelen .binlerin Onda bir görülmez harcı olduğu. Koltuk altında haç kimiler Varmadan bir kutba, geçmeden bir çölü Çoklayın, düzen kocalarının Ne de kolay hacı, hancı olduğu. Ve çiler yazarlar, makara çekerler Binlerin o birlere borcu olduğu.”