Tren, Fransızca. Biz treni her ne kadar “tren” diye yazarsak da söylerken “tiren” deriz. Söyleyişimize daha uygun olduğundan. Dilimize yattığından. “Bir zamanların en hızlı,en güvenli ulaşım aracıydı tren. Bu sebepten tren üstüne söylenmiş ne çok türkü,şarkı vardır. Öykü ve romanlar...Filmler...”Şark Ekspresi” bunlardan biri. Bu film ilk kez 1934’te gösterilmiş. Ünlü İngiliz yazarı Agatha Chiriste’nin yazdığı “Şark Ekspresi’nde Cinayet” romanı unutulmaz polisiyelerden biridir. Şark Ekspresi’nin Fransızcası “Oriant Express”tir. Oriant Express, 1883-1977 yılları arasında Paris-İstanbul arasında yolcu ve yük taşımış.1925’te şapka inkılabından sonra Şark Ekspresi İstanbul’a binlerce şapka ve kasket getirmiş. Tarihe tanıklığı vardır Şark Ekspresi’nin. Kulak verin sesime de anlatayım. Belki sabrınızı zorlayacağım ama değecek yahu. Ha gayret dayanın biraz. Paris yakınlarında Şark Ekspresi’nin 2419 numaralı vagonunda Birinci Dünya Savaşı’nı bitiren mütareke imzalanmış. Almanların teslimi anlamını taşıyan mütarekenin imzalandığı bu vagonu Fransızlar müzeye koymuş. Kaderin cilvesine bakın. İkinci Dünya Savaşı’nda Almanlar Fransa’yı işgal edince Fransızlar’ın teslim anlaşması yine 2419 numaralı vagonda imzalanmış. Hitler’in isteğiyle 2419 numaralı vagon müzeden çıkarılıp Fransa’nın teslimine tanıklık etmiş. Böylece Almanlar, Fransızlar’dan rövanşı almış. Bununla bitmiş mi? Bitmemiş. Almanlar “Ne olur,ne olmaz...” düşüncesiyle bu vagonu Almanya’ya götürmüşler. İkinci Dünya Savaşı’nda yenilince de 2419 numaralı vagonu imha etmiş Almanlar. Bizim türkülerimizde “Gara tiren”i bilmeyenimiz yoktur: “Gara tiren gelmez m’ola Düdüğünü çalmaz m’ola Gurbet ele yar yolladım Mektubunu salmaz m’ola”   Bir hasret türküsüdür. Yine “Kara tren gecikir belki hiç gelmez” şarkısı türkü formunda güzel bir eserdir. Ayrılık ve özlem temalıdır. Söz ve müziği Özhan Eren’e aittir bu güzel ezginin. Bizim hısım Mahsun Yarol’un emmisi Nizamettin Yarol’un lakabı “Tirenci”ydi. Bir gün dedim ki sevgili hısıma: -Ne alaka? Nizamettin Bey’in tirenciliği nerden geliyor? Kırmadı beni. Anlattı. Nizamettin Bey’in babası,aynı zamanda Mahsun’un dedesi TCDD’de çalışmış uzun yıllar. Yarollar’ın genlerinde var nüktedanlık. Şakayla karışık konuşma tüm Yarollar’ın alameti farikası. Dede Yarol söz arasında “Bu tirenlerin hepsi bizim.” dermiş. Böylelikle hem işine duyduğu saygıyı anlatırmış,hem de latife yaparmış Yarol dede. Gün oldu, devran döndü. Nizamettin Yarol Hollanda’ya gitti çalışmaya. Alamancı oldu. Çalıştı bir zaman yaban ellerde. Nizamettin Yarol Hollanda’da her tren katarını gördüğünde bir ah çeker: -Memlekette bizim de tirenlerimiz var. Hemi de gater gater (katar)...Bakma sen buraya çalışmak için geldiğime. Evlerim var iki katlı. Hem de iki evliyim. Nizamettin Bey bol keseden atıyor. Babam evi yırak (ırak,uzak)olsa, övünmeye gerek olsa...  Arkadaşları gülüşüyorlar. Mevsim yaz. Karadenizli bir arkadaşı izine geliyor Türkiye’ye. Diyor ki bu muhterem: -Gideyim şu Nizamettin’in köyüne. Bir yoklayayım. Atıp tutuyor. Doğru mu söylüyor,bir bakayım. Geliyor Boğazlıyan’a. Bir at arabası kiralıyor. Ver elini Karakoç. Soruyor Nizamettin Bey’in evini. Gösteriyorlar. Eskidos (eski dost) derme çatma,kerpiç ev. Kuşlar,kırlangıçlar girip çıkıyor. İki katlı malikane ne gezer? Hiç bozuntuya vermiyor bizimki. Hane halkı, misafire hizmette ve hürmette kusur etmiyor doğrusu. Hollanda’ya dönünce arkadaşı Nizamettin Bey’e çıkışır: -Ulan hani iki katlı evin vardı? Tirenleriniz vardı. Boğazlıyan’dan sizin köye at arabasıyla gittim. Ev dediğin kerpiçten bir evcik. Amma desteksiz atmışsın ha... Nizamettin Yarol bıyık altından güler. Hiç bozuntuya vermez: -Öyledir gardaşım öyledir. Sen eski evi görmüşsün. Bizim iki katlı evler köyün dışındaki çiftlikte. Tirenlerimiz de seferdeydi herhal...