Hayat sabır, savaş, zafer felsefesiyle akıp gidiyor. Tarih, anaların ağlamalarıyla doludur. Bir anlamda savaşlar tarihidir. İnsanlığın savaşsız geçirdiği yıllar, toplamda üç yıl etmez. Savaş adam öldürme işidir. Barışta ter dökmeyenler, savaşta kan döker. Ve savaş mecbur kalmadıkça kan ve göz yaşıdır, cinayettir. Ancak değişmez bir gerçek var: gerçek ve kalıcı barışa ancak büyük savaşlar sonunda elde edilen zaferlerle ulaşılabilir. Zaferleri, sabırla savaşan, bilgece planlayan, cesurca dövüşen eğitimli, kıvrak zekâlı, çılgın askerler kazanır. Rütbeler, şan ve şeref ise komutanların olur. Komutansız ordu, başsız adam gibidir. Kafayı başta yüksek tutan güçlü ayaklar, sağlam bedendir. Bir mıh bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir komutanı, bir komutan ise, bir orduyu ayakta tutar, devleti ayakta tutar, milleti geleceğe taşır. Savaşların zaferle sonuçlanabilmesi için milletin her ferdinin tek vücut olması, bir duvarın taşları gibi birbirine omuz vermesi çok önemlidir. Parça bütün ilişkisinden, bloke güç ortaya çıkar. Büyük güçten de zafer çakar. Bu nenle de ayrılık gayrılık güdenler, fitne fucur çıkaranlar, münafıklar yakalanıp idam edilmişlerdir. Ülkemiz, jeopolitik konumu nedeniyle her zaman global güçlerin satranç tahtasında yeralmıştır. “Savaş hiledir.” Batının Bizans entrikalarına, doğunun şark kurnazlığına, fitnelerine ve içimizdekilerin ihanetlerine karşı uyanık olmak zorundayız. Bütün dünya devletlerinin Türklere ayak oyunlarına, hamlelerine karşı içerde ve dışarıda tek yürek, tek yumruk olmak mecburiyeti vardır. Çünkü; “Yürekler toplu vurdukça onu top sindiremez!” Şu günler, içerden isyancılara-darbecilere, doğuda Terör örgütüne, Suriye’de yetmiş düvele karşı savaş veriyoruz. Allah yardımcımız olsun. Suriye-Musul operasyonundan önce darbenin planlanması çok manidar. Bizi içerde iş isyanla meşgul ederek, Suriye’den dışlamak istemişler. Tıpkı 1915 birinci dünya savaşında, Ermenileri ayaklandırarak, Türk ordusunu iç isyanları bastırmakla meşgul ederek, Türk ordusunu cephede güç durumda bırakmak istedikleri gibi, 15 Temmuz darbe girişimiyle de Türkiye’yi iç işleriyle meşgul ederek, tarihi topraklarından, Suriye’den uzak tutmak, paylaşmak istediler. Yakın tarihimizden yine hatırlıyoruz ki; 1974 de Türkiye Kıbrıs’a çıkarma yaptığı zaman Yunanistan’da darbe olmuştu. Yunanistan iç problemleriyle uğraşmak zorunda kaldı ve yeterince Kıbrıs’da Türk ordusuna karşı direnememişti. “Tarih tekerrürden ibarettir”, “Tarih milletlerin hafızasıdır.” Biraz tarih okuyanlar, bugünün olaylarını anlayabilir ve yorumlayabilir.Çünkü öncekilerin hatalarının sonuçları bugün ortaya çıktığı gibi bugünün hataları da yarın ortaya çıkar.Sebep sonuç ilişkisiyle olaylar, siyakı sibakı içinde değerlendirilirse her şey net olarak daha iyi anlaşılabilir. “Şayet dört yıl öncesinde Suriye’ye girilseydi bugünkünden daha avantajlı olunabilirdi. Aksine Süleyman Şahın türbesini sınıra yakın yere kaçırdık. Bu İŞİD ‘in cesaretini artırdı. Türken Dağı’na saldırıları cesaretlendi” şeklindeki yorumları da dikkate almak gerekir. Suriye gerçeğini tam olarak kavrayabilmek için… Şimdi uluslararası anlaşmalardan ve tarihi mirasımızdan doğan haklarımıza dayanarak Musul ve Kerkük’deyiz. Emperyalistlerin-kurtlar sofrasında payımızı yedirmek istemiyoruz. Dışarıda savaşabilmek için, içerde çok güçlü olmak mecburiyetindeyiz. Milletçe bir ve berabersek, ordu millet ruhu ile hareket ediyorsak, hazine dolu ise, ordu da savaşa hazır ise kaygılanacak bir şey yok demektir. Çünkü “Biz savaşmaya karar verdiysek, onlar kesin kes yenilecek demektir.” Haydalarla gelenler, hurralarla geldikleri gibi gidecekler! Üç savaş ile şeytan üçgenine alsalar da ülkemizi savaşcı ruhumuz, metafizik gücümüzle her şeyin üstesinden geleceğiz.