Ülema, Müslüman ülkelerde eğitimli din alimlerindenoluşan sınıfa verilen isimdir. Ümera ise Müslüman devletlerinde, hükümdar adına bir bölgeninmülki idaresinden ve o bölge askeri gücünün komutasından sorumlu olan yüksekdereceli görevlilere denmiştir. OsmanlıDevletinde bu ad sancak ve beylerbeylerine verilirdi…
Günümüzde ülema sınıfı olmasa da, halkımız diyanetgörevlileri başta olmak üzere dini bilgisi yüksek olanlar hocaefendilere itibaretmekte ve toplum olarak onların sözleri dinlenmektedir.
Bu konuya nereden girdim?
Bu ülkeyi seviyoruz ve sorunlarına çözüm üretmenoktasında dertleniyoruz. Acaba ülkeme, şehrime, genelde insanlığa nekatabiliriz? Diye kaygı duyuyoruz. Okuduğumuz eserlerden çıkarımlar yapıp,sizlerle paylaşıyoruz.
İşte okuduğum son kitaplardan birinde, İslam Dünyasının geri kalış sebepleri içinde şöyle bir tespitvardı. Müslümanların geri kalmasebeplerinin başında, ülema sınıfı, ümeraya yol gösterememektedir!
Böyle olunca da,kimi art niyetliler, geri kalışımızı haşa yüce dinimize bağlayarak, dingelişmeye engel fikrini yaymaya çalışmışlar…
HASTALIĞIMIZ VE TEŞHİS
Tabi İslam dünyasının son üçyüz yıldır sorunlarlayaşadığını biliyoruz. Bu süreç devam ediyor. Ümmet gözyaşı içinde çırpınıyor.Karanlık çökmüş durumda üstümüze ama şu da var ki, ümit varız. Çünkü sorunlarıda biliyoruz, çözümlerini de…
Bediüzzaman der ki; “ Risale-i Nur’da, iman ve küfürmuvazeneleri ve hidayet ve dalalet mukayeseleri, bu mezkûr hakikati bilmüşahedeispat ediyor.
Ben bu zaman ve zeminde, beşerin hayat-ı içtimaiyemedresesinde ders aldım ve bildim ki: Ecnebiler, Avrupalılar terakkideistikbale uçmalarıyla beraber bizi maddî cihette kurûn-u vustâda durduran vetevkif eden altı tane hastalıktır. O hastalıkların:
Birincisi: Yeisin, ümitsizliğin içimizde hayat bulupdirilmesi.
İkincisi: Sıdkın hayat-ı içtimaiye-i siyasiyede ölmesi.
Üçüncüsü: Adâvete muhabbet.
Dördüncüsü: Ehl-i imanı birbirine bağlayan nuranirabıtaları bilmemek.
Beşincisi: Çeşit çeşit sâri hastalıklar gibi intişar edenistibdat.
Altıncısı: Menfaat-i şahsiyesine himmeti hasretmek.
NELER YAPILMALI?
Bediüzzaman, 1909’da Dini Ceride adlı bir gazetede “Dağmeyvesi acı da olsa devadır” adlı makalesinde neler yapılması gerektiğinifikriyatını “dokuz” madde halinde özetler.
Birinci madde: İslâm âlemini terakkiye(ilerlemedüşüncesi) sevkedecek uyanışı sağlamak.
İkinci madde: İslâm maarifini sağlayan üç merkezarasındaki ihtilafı gidermek: Buüçmerkez medrese, mektep ve tekkedir.(Yani eğitim sistemini düzenleme)
Üçüncü madde: İlmî çevrelerde ilmî hürriyeti tesis etmek.
Dördüncü madde: Medreselerde(bugün için üniversitelerde)ihtisas şubeleri te'sis etmek.
Beşinci madde: Mürşid-i umumi olan vaiz ve hatiplerinyetişmesini de ele almak.
Altıncı madde: Osmanlılarda terakki meylini uyandırmak.Burada asıl mevzumuzu teşkil eden üçdüşman mevzubahis edilir.
Ve Müslüman halklar arasında ittihad-ı Muhammedî fikriningeliştirilmesi.
Son olarak Millî birliği sağlayarak, Kürtlerin ihtilafısebebiyle zayi olan kuvve-i cesimelerinden istifade etmek.
Hemen kaydedelim ki, 1907'de İstanbul'a gelmiş olanBediüzzaman'ın bu fikirleri çok önceleri geliştirdiği, İstanbul'a gelmezdenönce bunlardan bir kısmının tahakkuku için yıllar önce, aşiretler nezindeçalışmalar yaptığı bilinmektedir. Hattâ İstanbul'a da fikirlerinin tahakkukumaksadıyla gelmiştir.(Kaynak,Risaley-i Nurlar) Son olarak şunu söylemekisterim, alimler mutlaka yöneticilere destek olmalı, projeler ortaya koymasıgerekiyor. Bu konuya açacağım, peki kalın sağlıcakla.