TYB KAHRAMANMARAŞ ŞUBESİ VE KAHRAMANMARAŞ EDEBİYAT SANAT DERNEĞİ ORGANİZESİYLE
Türk şiirinin ulu çınarı ve beyaz kartalı Bahaettin Karakoç; vefatının 5. Yılında Türkiye Yazarlar Birliği Kahramanmaraş Şubesi ve MESDER Kahramanmaraş Eedebiyat Sanat Derneğince tertiplenen anma programıyla yâd edildi.
Mesder salonunda gerçekleşen program; TYB Kahramanmaraş şube başkanı Enver Çapar ve Mesder Kahramanmaraş Edebiyat Sanat Derneği Başkanı Lutfi Bilir’in açılış konuşmalarıyla başladı. Mehmet Yaşar’ın sunumuyla gerçekleşen programın konuşmacıları; Mustafa Kök, Ramazan Avcı ve Celalettin Kurt oldu.
MUSTAFA KÖK: BAHAETTİN KARAKOÇ, ŞİİR SANATINDA TÜRKİYE’DE BİLİNEN ŞAİRLERDEN ÇOK ÖNDE BİR YERE SAHİP
İlk konuşmacı Mustafa Kök hoca idi. Dolunay Dergisi kuruluş aşamasında Bahaettin Karakoç’la yaşadığı hatıraları sanki yeniden yaşıyormuş gibi heyecanlı bir üslupla anlattı. “Dolunay” isminin nasıl bulunduğunu? Dergiye bu ismin nasıl verildiğinden bahsederek, Bahaettin Karakoç’un şiir sanatı hakkında izleyicilere bilgiler aktardı, konuşmasında;
“Bahaettin Karakoç’un öyle şiirleri var ki gerçekten çok derinlikli. Şiir tekniği ve şiir sanatı açısından bir değerlendirmeye tabi tutulacak olunursa, sanıyorum ki Türkiye de bilinen şairlerden çok önde bir yere sahip olacağı aşikârdır.” Dedi.
Bahaettin Karakoç’un Dolunay dergisinin ilk sayısında yayınladığı günümüze de ışık tutan meşhur manifesto yazısından bölümler okuyarak konuşmasını tamamladı.
RAMAZAN AVCI: KARAKOÇ’UN ŞİİRLERİNDE DAĞ; ÖZGÜRLÜĞÜ SOLUYACAĞI BİR MEKÂN, ALLAH’A EN YAKIN OLDUĞU MAKAM
Bahaettin Karakoç ile ilgili çalışmaları, kitapları ve yazılarıyla tanınan yazar Ramazan Avcı, “Bahaettin Karakoç’un Şiirlerinde Dağ ve Şehir” konulu konuşmasıyla program devam etti. Avcı, tabiat unsurlarının Bahaettin Karakoç’un şiir dilini oluşturduğunu belirttiği konuşmasında şunları söyledi:
“Çocukluğunu Karacaoğlan, Dadaloğlu, Köroğlu şiirlerini, halk hikâyelerini okuyarak; dağların temiz havasını teneffüs edip çiçeklerini koklayarak, kuşların sesini dinleyerek, güneşin dağın sırtından doğup burnundan batışını izleyerek yaşayan Bahaettin Karakoç için dağların çok ayrı bir yeri vardır. Nasıl ki Köroğlu’nun Çamlıbel’i, Şehriyar’ın Heyder Baba’sı, Dadaloğlu’nun Binboğa’sı varsa Bahaettin Karakoç’un da Salavan Dağı vardır.
Karakoç, zaman zaman yaşadığı sosyal hayatın çarpıklıklarından, şehrin sunî yaşantısından rahatsızlık duydukça hayal limanı olan özgürlüğün mekânı olan dağlara sığınır.
Özgürlüğüne düşkün olar şair, yüce dağlarda ölümü bile “bir ak çiçek” olarak görür. Dağın doruklarını “Sonsuzluk düşüne set” olmadığı için sever.
Dağlarda kendini Allah’a daha yakın hisseden şairin dağlarda huzur bulması boşuna değildir. Zira dağlara kutsallığı katan insanı huzurlu kılan din bu dağlarda tebliğ edilmiştir.
Bahaettin Karakoç’un şiirlerinde kent; özgürlüğün kısıtlandığı, erdemlerin azaldığı, samimiyetin kaybolduğu bir mekândır. Bu mekânın sembollerinden biri de serçedir. Serçe, şehrin bütün olumsuzluklarına alışmış, boyun eğmiş, hayatını bu şehrin şartlarına göre düzenlemiş, doğanın bir parçası olma özelliğini ve özgürlüğünü sınırlandırmıştır. Genelde doğa, özelde dağlar ise özgürlüğün, samimiyetin mekânıdır.
Diyebiliriz ki Bahaettin Karakoç’un şiirlerinde dağ heybettir, kudrettir, yüceliktir, özgürlüktür, zenginliktir, güzelliktir, tecelli makamıdır, vahiy mekânıdır, sığınaktır, barınaktır. Çirkinliklerden kaçıp sığınacağı, güzellikleri yaşayacağı, özgürlüğü soluyacağı bir mekân, Allah’a en yakın olduğu makamdır. Onun içindir ki dağ ve dağa ait ögeler şiirlerinin en önemli bezeğidir, dekorudur.”
CELÂLETTİN KURT: TÜRK ŞİİRİNİN ULU ÇINARI O, ŞİİRDE BİR KELİME VE SES AVCISIYDI
Programın son konuşmacısı Celalettin Kurt idi, konuşmasına; “Bir şairin öteler yurduna intikal etmesinin ardından, hele bu intikal velut bir şaire aitse ardından bir şeyler söylemek bir nevi borç hatta söylemek vebâldir”diye başladı. Sözlerine devamla;
Onun şiir tedrisatından geçen, şiirlerini özümseyerek okuyan, şiirlerinden etkilenen birisi olarak, Karakoç ustam için bir şeyler söylemek, onu anmak benim için büyük bahtiyarlıktır. Sağlığında kendisine sunulan; “şiirimizin al saçlısı, ak sakalı, Dedem Korkut’u, beyaz kartalı” gibi ünvanlar layık görülse, bunların hepsini hak etmiş olsa da ben ona; Türk şiirinin gelenek ve gelecek çizgisinde yaşayan “Türk şiirinin ulu çınarı”unvanını yakıştırıyorum.. o şiirde bir kelime ve ses avcısıydı…” diye devam eden konuşması sonunda; onun vefa duygusuna değinerek, “eskiden şiirlerimizi dergilere mektupla gönderirdik. Şiirle birlikte mektupta birkaç kelam da ederdik. Bahaettin Karakoç, bütün mektuplarımıza mutlaka cevap yazar, bizleri onurlandırırdı.”
Celalettin Kurt konuşmasının sonunda Bahaettin Karakoç’un vefatından sonra ona ithafen kaleme aldığı bir şiiri duygusal ifadelerle okudu.
Bahaettin Karakoç’un, Dağ ve Dostluk üzerine yazdığı iki şiirini sunucu Mehmet Yaşar kendine mahsus üslubuyla öyle güzel okudu ki program hayli uzamasına rağmen izleyiciler bıkmadan izledi.
Katılımcılar arasında Bahaettin Karakoç’un dostlarından şair yazar Mustafa Okumuş’ta vardı. Mustafa hocamıza da arkadaşı Bahaettin Karakoç’la ilgili hatıralarını anlatı.
OĞUZ KARAKOÇ: BABAM İYİ BİR ŞAİR OLDUĞU KADAR İYİ BİR AİLE REİSİYDİ
Son olarak da Bahaettin Karakoç’un oğlu Oğuz Karakoç söz alarak babasıyla ilgili hatıraları anlattı “Babam iyi bir şair olduğu kadar iyi bir aile reisiydi.” Dedi. Konuşmasında programı tertipleyen; TYB ve MESDER’e, konuşmacılara ve katılımcılara teşekkür ett.
Program Ramazan Hurc’un okuduğu Kur’an tilavetiyle son buldu.
Bu vesileyle Bahaettin Karakoç’un vefatının 5. Sene-i devriyesinde Allah’tan rahmet diliyoruz. Ayrıca bu anlamlı programı tertipleyen TYB ve MESDER’e, konuşmacılara ve katılımcı şair yazar ve sanatseverlere çok teşekkür ediyoruz.
Selam ve sevgilerle.