İnsan kalabalıklar içinde akar gider ama herkes kendi başına, kendi yolunda gider. Milyonlarca yıldızın kendi yörüngesinde kayıp gittiği gibi. Ve her canlı kendi kaderini yaşar… İnsan suni beraberliklerle yalnızlık duygusunu yenmeye çalışsa da  için aslında yalnızlık insan için  çözülmesi imkansız bir sorun olmuştur. İnsan için bidayet(başlangıç) yalnızlık akıbet(sonuç) yalnızlık. İnsan yalınız doğar, yalınız ölür, yalınız gömüldüğü gibi hep yalınız yaşar. Bu yalnızlık içsel-ruhsal bir duygu olduğu gibi fikri de olabilir. Fikri yalnızlık, marjinal kalmaya neden olur. Marjinal olmak da çoğu zaman yalnızlığa iter insanı. Marjinal kalan fikirler, gerçeğin yığınlar, sürüler tarafından evrilip çevrilip tepetakla edilemeyen fikirlerdir birazda. Kirli bir denizde berrak bir su akıntısı gibi. Marjinal fikirler çoğu zaman radikal bir öz taşır. Aksiyon karakterlidir. Suyu tersine akıtmak, gemileri karadan yürütmek, olmazı oldurmak yani mucizeyi gerçekleştirmek istemek gibi bir şeydir. Bütün insanlar yanlışa inanmışken, sürü ruhu ile koşup giderken, çıkıp “nereye gidiyorsunuz” diye bağırarak, insanları giddikleri yolu sorgulamaya çağıran bir çığlıktır marjinal fikirler. Yalınız adamlar çoğu zaman hakikatin güçlü taşıyıcıları, gerçeğin aşılayıcıları, değişim ve gelişimin yol açıcıları olmuşlardır. Yusuf kuyuda, İbrahim ateşte, İsmail bıçak altında, Habib-i Neccar, “sizden hiçbir ücret istemeyen bu rasulü bir dinleyin...”deyince kafası vurulurken yalınızdı. Hz İsa Romaya karşı,Hz.Musa  Firavuna karşı yalınızdı. Hz.Peygamber, Darun Nedve’de kendisine ölüm fermanı yazılırken yalınızdı, “güneşi ağ elime, ayı sol elime koysanız inancımdan yine vaz geçmem …” derken de yalınızdı. Kürşat kırk cengâver arkadaşıyla Çin sarayına baskın yaparken yalınızdı. Fatih atını denize sürerek ,“ya ben İstanbul’u alırım, ya İstanbul beni…” derken yalnızdı. Mustafa Kemal, “geldikleri gibi giderler” derken yalınızdı. Cumhur reisimiz, “bunların altı ibadet, ortası ticaret, üstü hıyanet” derken yalınızdı. Kral çıplak demek kolay değil. Aslında hiçbirisi yalınız değildi. Temsil ettikleri hakikatin gücü, Hakkı’nın gücü ve hakkı üstün tutan halkın gücü onlarla beraberdi. Bu güç onlara cesaret verdi. Dayanma, direnme gücü verdi. Hepsi Sabrettiler, savaştılar ve zafere ulaştılar. Yalınız adamların kaderi bu. Allah onları zorlukları yensinler diye seçmiş. Çığır açsınlar, çağ açıp, çağ kapatasınlar diye seçmiş. Büyük adam olmak bedel ister. Direnmek, savaşmak, zaferler kazanmak gerektirir. Simbiyoz hayat sürenler ise hep onların ayaklarına dolaşmışlardır.Hep Ayak bağı olmuşlardır. “Musa haklıdır, ancak ekmek de firavunun elindedir demişler” kaya balığı gibi kaypak olmuşlardır. Evet yalınız adamlar, marjinal fikirler taşırlar. Marjinal fikirler radikaldir, aksiyonerdir. Yenilik, değişim ve gelişime kapı açar. Yalınız adamlar büyük adamlardır. Kimsenin korkudan diyemediğini derler. Yapamadığını yaparlar. Cesaret edemediğine meydan okurlar. Gazi Paşa’nın ifadesiyle büyük adam olmak demek; “Büyüklük odur ki, hiç kimseye iltifat etmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın, memleket için gerçek ülkü neyse onu görecek, o hedefe yürüyeceksin. Herkes senin aleyhin de bulunacaktır. Herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır. İşte sen bunda karşı koyuşları yok eden olacaksın. Önüne sayılamayacak güçlükler yığacaklardır. Kendini büyük değil küçük, zayıf, araçsız, hiç sayarak, kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu güçlükleri aşacaksın. Ondan sonra sana büyüksün derlerse, bunu diyenlere de güleceksin. “ İnandığımız fikirler hakikatin ta kendisi ise kimseden korkmadan söylemeli. Doğru söyleyeni dokuz köyden kovalasalarda…Yuhalasalarda… Eğer inanıyorsa insan başarır. Direniyorsa başarır. Taarruz ediyorsa başarır. Yalınız adam olması önemli değil. Kemmiyet değil, keyfiyettir ölçü. Allah da yalınızdır.Ve Allah yalınız doğruları, yalınız bırakmaz.