Yıldızları göğü aydınlatan ve içinde muazzam cevherini taşıyan bir tılsıma benzetirim. Her kaydığında insanı heyecanlandıran ve umutlandıran bir teması var. Yıldızları saatlerce odaklanarak izlediğinizde içinde kaybolursunuz. Bu kayboluş sonsuzluğa kapı aralar. Uçsuz bucaksızdır fakat orada orası zamanın durduğu an’dır. O an; gecenin kokusunu içinize çektiğiniz, kalbinize düşen ve sizi sarmalayan muhteşem yaz aylarından bir yansımadır. Yıldızlar kaç cümlelere eşlik etmiştir kim bilir? Bazen, yıldızlar hakkındaki efsaneler umut olur. Evet yıldız düştü, evet bak dileğim gerçekleşecek, aa kuyruk yıldızını gördüm. Bir sürü cümle gök ve kalbiniz arasında bir anlam bulmaya çalışır.
Hayatım boyunca yaşadığım olayları yıldızlara çok benzettim. Bir sürü yıldızım vardı ve bana parlayan kuyruk yıldızımı seçip ona göre yolumu aldım. Benim yıldızım benim serüvenimi taşıyandı. Bazen gökyüzünde görünmez olur, bazen son derece parlak ve güçlü görünür, bazense birçok yıldızın içinde onu bulmak hiç kolay olmazdı. Tabi ki bir bildiğim şey vardı; göğe doğru baktığımda yıldızım oradaydı ve buna inancım tamdı.
Bir gün yıldızımı kaybettim. Düştü ve bir daha bulamadım. Tüm inançlarım yıkıldı. Göğe küsmüştüm. Yıldızlara bakıp onlardan güç almak aklıma bile gelmemişti. Kendimi, yaşadığım acılarla yola devam ederken buldum. Şahit olduğum her olayın benden bir parça taşıdığını görmek yıllarımı aldı. Yaşanan her olayda, ‘bu nasıl başıma geldi, canım çok acıyor’ demekten asıl soruların cevabını bulamadım. Deneyimlediğim olaylar, denizde süratle dalgalanan suların içinde boğulmamak için hayatta kalma mücadelesine benziyordu. Kuşkusuz, o hengâmede kendi iç dünyama derinden bir bakışla bakamazdım. “Derin acılar dilsizdir.” Sözünü kalpten yaşamıştım.
Yıldızımın düşmesi rüya gibiydi. Gözüme göründü ve gitti. Bu rüyanın gerçek olmadığını defalarca kendime söyleyip avunmak istesem de olmadı. Rüyanın gerçekten yaşanabileceğini görüyor ve bir şey yapamıyordum. Rüyadan uyanmak zaman aldı. Bana sorarsanız yıldız düşüm; film şeridi gibi kısa ve beni sarsacak kadar uzun yıllara bedel bir rüyanın anlamını taşıyordu.
Kaç yanılsamadan geçtim kim bilir? Kaç uğruna inandığım değerlerimin değişimi yeni bir serüvene kapı açtı bilmiyorum. Bildiğim şey şu; her kırılan inanç yeni bir değer, her inşa edilen değer bir yıkımın ardından gelen anlamı yaşıyordu. Kolay değildi yeniden inşa olmak. Kendimi bilmezden evvel kaç yıldız düşürdüm ve kaçında kayboldum bunu da bilmiyorum. Ben bilinmezlikler içinde kaybolan bir düş müyüm? Düşün içinde gerçekliği arayan bir değer miyim? Belki de hiçbir anlama koyulamayacak kadarım. Olduğum kadarım. Belki soruların cevabı olmak zorunda değildir. Geçmişimi sırtıma alıp yola devam ediyor oluşum bir anlamdır kim bilir?
İnsanın içinde nefret yoksa bir gün elbet barışır kendisiyle. Düşen yıldızlarımın yerine yenisi konabiliyormuş. Gökyüzünün bereketi sonsuzmuş. Kaç yıl geçmiş olursa olsun, yıldızlar güvenle bu dünyayı koruyormuş. Onlar kendi cevherini korumuş. Tekrar kuyruk yıldızı seçebildim. Kendini bulmak mı? Yeniden parlayan kuyruk yıldızına ,’ bu benim’ diyerek sahiplenmekle mümkündür.
Sahi, hep gökyüzünün karanlık tarafındaki aydınlığında yaşamışım. Gündüzleri berrak bulutlar altında yaşamakta varmış yeni öğrendim. Bir rüyadan uyandım. Şu anki kavramım, yaşamın çok ötesinde bulutlara karışmış özgürlüğün kanat çırpışında anlam buluyor.