Sultanahmet meydanının ortasında pembe elbiseli gelingibi boy gösterir Ayasofya, Dünya kurulduğundan bu yana böylesi bir mabet dahagörülmüş değildi, ta ki Mimar Sinan usta ortalığa çıkıp Selimiye’yi ihyaedinceye kadar. İşte o, zaman içinde gurur ile başı dimdik mağrur bakardı hepetrafına. Kendisini İslam’ın kollarına terk etmeye hazır bir gelin gibihasretle, mahzunca beklerdi kendince. Güzel ve alımlıydı. Aslında kendindenkaynaklanan bir güzelliği de yoktu onun. O, Allahın ilhamı ile şekillenmiş,Allah’ın bildirimi ile planları çizilmiş büyülü bir güzelliğe sahip ilahi birmekândı. Allahın Hikmeti anlamına gelirdi ismi.
Bizans hükümdarı büyük Konstantin ölürken oğluna görkemli bir ibadethaneyapması için vasiyette bulunmuştu. Şehrin tam orta yerine tahtadan inşaedilmişti kilise. 12 Mayıs 360 da açılan bu ibadethaneye Bizanslar “BüyükKilise” adını vermişlerdi.
Fazla uzun sürmeyen bu görkem bir yangın geçirip harabeye dönmesi ile yerinihüzne bırakıverir. Tekrar 415 de II. Theodosius tarafından onarılıp ibatedeaçılması da pek uzun sürmez. Bu sefer “Kutsal Bilgelik” anlamına gelen “HagiaSophia” ismi verilir ona. Yine kaderinde yok olmak vardır ama o mutlaka ayaktakalabilmek, Osmanlıyı beklemek için direnir.
Bir asır sonra Bizans İparatoru Justinyanus tekrar bu yapıyı ihya edip adınıölümsüzleştirmek ister. Bu tapınak için elinden gelenin en iyisini yapmaktırdileği.
Ve bir gün İmparator rüyasında Ayasofya’nın bulunduğu yerde aksakallı, nuryüzlü bir ihtiyar görür. Bu nur yüzlü pir elinde gümüşten bir levhatutmaktadır. Tuttuğu bu levhanın üzerinde yapmak istediği Ayasofya’nın şeklinakşolunmuştur. Jutinyanus seyrine doyamadığı bu resmi görür görmez ona sahipolmak için Allah’a yalvarır. Bunun üzerine pir elindeki levhayı ona uzatarak“Al senin olsun” der. Jüstinyenus çok sevinir ve hemen aklından geçen soruyusoruverir.“Peki ismini ne koyayım” dediğinde “Ayasofya olsun” der aksakallıpir.
Sabahı zor eder Justinyanus. Hemen sabahın erken saatlerinde baş mimarınıhuzura çağırıp rüyasını anlatmaya başlar. Mimar hayretten açılmış gözleri ileelinde karaladığı taslağı İmparatora uzatır. Mimarın çizdiği resimleimparatorun rüyasında gördüğü mabet birebir aynıdır. Çünkü o da o gece aynırüyayı görüp gördüklerini kâğıda karalayıvermiştir. İşte Allah’ın modelinikalplere ilham ettiği mabet İslam’a hizmet ve cihan padişahı Fatih SultanMehmet’in ilk fetih namazını kılacağı mübarek mekân olmak için tasarlanmayahazırdır artık. Ve orada nice Allah dostlarına sohbetler ve hizmetler nasipolacaktır.
Evliya çelebi yazdığı hatıralarında hep buranın tılsımından bahseder. NedirAyasofya’nın tısımı? Nedir orayı böylesine cazip kılan gizem.
Ayasofya geçmiş ve gelecekle boy ölçüşen bir mihenk taşımıdır? Yoksa İslamâlemi ile Hıristiyan âleminin birbiri ile hesaplaşması mıdır? Kutsaldır, kutsalkişiler tarafından ilham edilmiştir, mübarektir, mübarek kişileri sinesindebarındıracaktır. O aslında yıllar öncesinden hazırlanmış bir fetih abidesidir.Asırlar boyunca Truvalı Helen gibi uğrunda nice savaşlar verilecektir.
Kilisenin en mükemmel şekilde inşa edilmesi için imparator hiçbir fedakârlıktankaçınmaz. Efes’teki Diana tapınağından 8 sütun söktürüp getirtir, Atina,Delphi, Delos ve Mısır’ın tapınaklarından diğer sütunları temin edilir. Döneminen büyük matematikçisi Trallesli Anthemios baş mimar olarak göreve getirilir.Âdem (A.s) bu yana yapılanların en büyüğü, en görkemlisi olacaktır buibadethane. İmparatorluk onunla adeta kudretini, gücünü bütün cihanaispatlayacaktır. 55 metre yüksekliği ve 30.31 m çapı ile bu güne kadar inşaedilmiş hiçbir kubbe olmamıştır. Ve bu kubbeyi hiçbir kubbenin geçemeyeceğikonusunda kesin hüküm vardır.
27 Aralık 537 de ibadethanenin açılışı inanılmaz bir görkem ile yapılır.Justinyanus 14 atın koştuğu arabası ile Kral Kapısından içeri girer. Onu kapıdapatrik karşılar ve mihraba birlikte giderler. Ellerini açarak“Allah’a hamd vesenalar olsun ki beni böyle bir esere ikrama lâyık gördü”“Ey Süleyman sanagalebe ettim” diyerek kudretini dünyaya haykırır. Artık Süleyman tapınağınıgeride bırakan bir eser yaptığını düşünür imparator. Ne var ki kısa bir zamansonra büyük bir zelzele ile yapı hasar görür. Kubbeden düşen parçalar mihrabı,mukaddes şarap ve ekmek dolabını, ayin masasını paramparça eder. Yine büyük birtamir görür ve bu sefer kubbe 20 kadem daha yükseltilir.
Büyük Kilisenin önüne geniş bir avlu, avlunun etrafında ise revaklar vardır.Ortada ağzından su akan aslanlı bir çeşme bulunur.
Binanın altı sarnıçlarla donatılır, bunların içlerine pilpayeler dikilerekdepreme dayanıklılık ve esneklik sağlanır.
Kubbe kasnağında 40 pencere vardır. 40 sütün aşağı 67 sütun yukarı olmak üzere107 sütun binanın bütün yükünü yüklenmiştir
İbadethanenin 361kapısı olduğu söylense de bu sayı giderek değişir. Batı kapısındabulunan “Terleyen Direk” ise her ne kadar rutubeti çektiği söylense de bir sürüsırlara sahiptir. Yapının en etkileyici görüntüsü ile iç âlemindeki mekânıngenişliği ve kubbenin büyüklüğüdür. İçinde çeşitli süslemeler, altın mozaiktenresimler ve kubbede 4 meleğin çizilmiş tasvirleri vardır. Kubbenin tamortasından ise altın bir top sallandırılmıştır.
Zamanın en büyük kubbesine sahip olan Ayasofya defalarca çöker ve yenidenonarılır. Çok büyük olan kubbenin ağırlığı her ne kadar yan duvarlara yüklensede yine bu ağırlığa dayanamaz.
Yıl 1453, 29 Mayıs Salı günü Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u alır. Fethettiğişehrin en görkemli ibadethanesinde ilk namazını kılmak üzere Ayasofya’nın önünegelir. Kapının önünde beyaz atından iner ve arkasındakilerle birlikte kapıdaniçeri girer. İşte o anda mekânın hâşiyetinden inanılmaz bir hûşû ya kapılır vehemen secdeye kapanır. Daha sonraki günde ilk Cuma namazını burada kılar. ÇünküOsmanlı fethettiği şehirlere girdiği zaman şehrin en büyük kilisesinde ilk namazınıkılar ve orayı camiye çevirir diğerlerine hiç dokunmazdı. Ayasofya’nın dacamiye çevrilip ibadete açılması için ferman buyurur.