Kız nişanlanır, nişanlısı ile boy boy resimlerini paylaşır.
Erkek evlenir, hanımının resmini profil yapar.
Adamın çocuğu olur, her tarafa bebeğinin resmini paylaşıp; ''Maşâallah!'' der.
Hanım eşine yaptığı ikramları özenle hazırlar ki, sosyal medyaya attığı zaman yüzün üzerinde beğeni gelsin.
İnsanlar lokantaya gider, yemekler yenmeden önce güzel bir resim çekmeye çalışır.
Böylece mahremiyet yerlerde paramparça olur.
İnsanların içerisinde eşinin koluna girmeye dahi utanan dedelerimizin, yatak odasını paylaşan torunları ne hale geldi?
Yemeğinin kokusu başka birinin burnuna gitmesin diye özen gösteren ninelerimizin, yediklerini, içtiklerini düşünmeden paylaşan torunları nasıl oldu?
Pişirdiği yemekten komşusuna da tattıran, komşusu ile hoş geçinen iken sudan bahanelerle komşuya düşman olan bir toplum nasıl olduk?
Eşinin ismini söylemekten dahi âr eden büyüklerimizin çocukları nasıl oldu da bu hale geldi?
''Aman namahrem görmesin!'' diyerek vefat ettiğinde gece gömülmek isteyen Hazreti Fâtıma ve Fâtıma yürekli kızlardan, nasıl oldu da boy boy resim paylaşan kızlar türedi?
Dar giymekten kaçınan, kendisini, iffetini muhafaza eden erkekler nasıl oldu da dar paça pantolon giyinen, vücudunu ortaya çıkaran kıyafetleri tercih eder oldu?
Bir erkeğin bakışından kaçınan kızlardan, binlerce erkeğin bakışına muhatap olan kızlara nasıl geldik?
Eskiden daha çok eti yenen( kuzu, oğlak) hayvanları severken şimdi eti yenmeyen hayvanlar daha çok sevilmeye başladı.
Âr duygusu ile çocuğu olana kadar hamile olduğunu gizleyen annelerden, boy boy resimler, dar kıyafetler ile gerçek hayatta ve sosyal medyada gebe olduğunu belli eden anneler nasıl çoğaldı?
Biz mahremiyeti ile kıskançlığı ve utanma duygusu ile tanınan ecdadın, mahremiyeti olmayan, kıskançlığı ve utanma duygusu olmayan torunları nasıl olduk?
Eskiden bir evde cenaze varsa komşuları birkaç gün televizyonun üzerine bez örter yas tutardı. Şimdi düğün yapan bir toplum olduk.
Cenaze evine üzüntülü diye komşular dışardan yemek getirirdi. Şimdi tersi oluyor. Cenaze yemekleri bir tören haline çevrildi.
Eskiden çoçuk babasına sabah evden çıkarken, sakın baba bize haram lokma getirme derken şimdi haram helal yer bu kulun haline düştük.
Gençler inançlı iken, ateizme, inançsızlığa yönelen gençler nereden geldiler?
Saçının telini dahi göstermeyen kızlar ve kadınlar şimdi moda diye göbeğini gösteren, yırtık pırtık pantolon giyen gençler komşu mahalleden mi geldiler?
Önceden karz-ı hasen ( karşılıksız borç verme) varken, şimdi güven ortamı kalktı, çek senet bile işe yaramaz hale geldi.
Yedikleri üzümün parasını asmaya bağlayan anlayıştan, üzümünü ye bağını sorma anlayışına nasıl geldik ?
Atalarımızın döneminde pencerenin önünde sarı çiçek varsa "Bu evde hasta var... Evin önünde hatta bu sokakta gürültü yapma..." anlamına gelirdi...
Pencerenin önünde kırmızı çiçek varsa "Bu evde gelinlik çağına gelmiş, bekar kız var... Evin önünden geçerken konuşmalarına dikkat et ve küfür etme..." anlamına geliyordu...
Kız istemeye gelindiğinde damat adayının namaz kılıp kılmadığını anlamak için pantolonunun "diz izine" bakılırdı...
Bir eve misafir geldiğinde kahvenin yanında su gelirdi... Şayet misafir toksa önce kahveyi alır, açsa suyu alırdı... Ona göre ya yemek sofrası hazırlanır ya da meyve ikram edilirdi...
Kapıların üstünde iki tokmak olurdu. Biri kalın biri ince... Gelen bayansa kapıyı ince tokmakla vururdu... Evin hanımı kapıyı ev haliyle bile açardı... Erkekse kalın tokmakla kapıyı vururdu... Evin hanımı kapıyı ya örtünüp açar ya da bi mahremi (kocası vs.) açardı...
Peygamber efendimiz (s.a.v) in 63 yaşında vefatından sebep, 63 yaşını geçmiş büyüklerimiz yaşları sorulduğunda "Haddi aştık" derlerdi...
Yolda küçük büyüğünün önünden yürüyemezdi. Kadında erkeğin önünden geçmez, durup beklerdi.
Cuma namazına esnaf kuyumcular da dahil, kapıya kilit vurmadan yahut ta bir bez çekerek giderlerdi.
Fitre, zekat Ramazan ayından verilirdi... Fakir fukara Ramazan da güçlük çekmesin diye. Esnaf Ramazan ayında toplanıp gerçek bir ihtiyaç sahibinin, mahalle bakkalının "borç defterini" kapatırdı...Kapatan insanda adının söylenmesini istemezdi. “Allah biliyor ya yeter “ derdi.
Nereden nereye?
Kendimize yabancılaştık. Nezaketin, güzel ahlakın, özden sevginin, hakiki saygının, yardımlaşmanın ve paylaşmanın ,birlik ve beraberliğin, kardeşliğin mutluluk olduğunu unutur olduk.... Sahi biz bu hale nasıl geldik?