Osmanlı Patişahı, YıldırımBayazıt, Eğer Niğbolu’yu kazanırsam yirmi cami yapacağım diye vaade bulundu.Zaferi kazanınca Kayınpederi Emir Sultan yirmi cami yerine yirmi kubbeli camiyap deyince yirmi kubbeli Bursa Ulu camisini yaptırıyor.

   Yıldırım Bayezid Hân, 1396 Niğbolu Zaferi’nden sonra Rabbine karşı birşükran ifâdesi olarak Bursa’ya büyük bir câmi yaptırmaya karar verdi. Câminininşasında çalı şanların ekmek ihtîyacını yakında küçük bir fırını bulunanSomuncu Baba karşıladı. Ulu Câmi’nin bir Cuma günü açılmasına karar verildi.Bursalılar bu muhteşem camiyi hınca hınç doldurmuşlardı. Başta padişah YıldırımBayezid Hân, Şeyhülislam Molla Fenâri, gönüller sultanı Emir Sultan, diğerulemâ ve devlet erkanı açılış için hazırdı. Yıldırım Bayezid Han, câmininaçılış hutbesini okuması için Emir Sultan’ı görevlendirdi. Emir Sultan,“Sultanım, zamanımızın büyük âlimi burada iken, bizim hutbe okumamız uygundüşmez.” diyerek affını istedi.

     Yıldırım Bayezid, Emir Sultan’ınbahsettiği âlim in kim olduğunu sordu. Emir Sultan da Somuncu Baba’yı gösterdi.Somuncu Baba, pâdişahın ricâsını kıramadı. Minbere doğru yürüdü. Emir Sultan’ınyanından geçerken, “Emirim, niçin beni ele verdiniz?” diye sordu. EmirSultan’ın cevabı anlamlıydı: “Senden ileride kimseyi göremedim.” Bu işeBursalılar çok şaşırdı. Her gün “Mü’minler Somunu” diye leziz ekmekler satannur yüzlü insan meğer ne büyük bir âlim ve gönül sultanıymış!..Herkes meraklaSomuncu Baba’nın hutbesini bekliyordu. Minbere çıkan Somuncu Baba, bir giriştensonra şunları söyledi:“Bâzı âlimler Fâtiha sûresinin tefsirinde zorlanıyor.Onun için hutbede bu sûrenin tefsirini yapacağım.“Somuncu Baba, Fâtihasûresinin 7 ayrı tefsirini yaptı. Tefsirden fıkıha, kimyadan astronomiye, hayattankâinata girmediği konu, vermediği örnek kalmadı. Hikmetli sözler sarfetti.Herkes ağzı açık dinliyordu. Herkes, “Meğer Somuncu Baba ne büyük bir âlimmişde bilememişiz.” diye hayıflandı..O günden sonra Somuncu Baba’yı Bursa’da görenolmadı. Kendinin teşhir edildiği ni anlayınca başka diyarlara gitti.

     YILDIRIM BAYEZİDVE İHTİYAR KADIN

     Sultan Yıldırım Bâyezîd Han, Niğboluzaferinden sonra kazanılan ganîmetler ile Müslümanların ibâdet etmeleri için,Bursa'nın güzide bir yerinde câmi yaptırmak istedi. Bu durumdan vezîrini dehaberdar etti. Bugünkü Ulu Câminin yeri uygun görüldü ve arsa sâhip leri nemülklerinin bedelleri verildi. Herkes gönül rızâsıyla arsalarını verdiler.Fakat câminin inşâ edileceği yerde bir ihtiyar kadıncağızın evi vardı. Bu hanım;"Ben evimi satmam." diye inâd etti. Ona; "Bize bu ev mutlakalâzım." denildi ise de, hiçbir kimsenin, sözünü dinlemedi. Sultan YıldırımBâyezîd Han da o kadının yanına gidip, durumu anlattı. Fakat, kadını fikrindendöndüremedi. Sonra Sultan, dîvânı toplayarak bu husûsu görüştü.

   Dîvânda, Emîr Sultan hazretlerine durumun bildirilmesi ve ona görehareket edilmesi kararına varıldı. Sultan Bâyezîd, Emîr Sultan'ın huzûrunagiderek durumu anlattı ve; "Sizin hizmetinize muhtâcız, yoksa câmi-i şerîfyapılamaz." dedi. Emîr Sultan; "Her işin gerçekleşeceği bir vakit vardır."diyerek Sultânı teselli ve teskin etti. O gece ihtiyar kadın rüyâsında, mahşergünündeki hâlini gördü. Herkes Muhammed Mustafâ'dan şefâat umup, Cennettarafına gidiyordu. İhtiyar kadın da onlar gibi Cennet'e gitmek istedi. Fakatyürümeye gücü olmadığı için, Arasat meydanında yapayalnız kaldı. Bunun üzerineihtiyar kadın feryâd etmeye başlayınca, zebâniler ona; "Niyeağlıyorsun?" diye sordular. İhtiyar kadın; "Müslüman tâife Cennet'egitti. Ben kaldım, onun için ağlarım." dedi. O sırada gâibden bir ses;"Eğer sen de Cennet'e gitmek istersen, Yıldırım Bâyezîd Han’a evini sat,inât etme, yoksa inatçılardan olup, ehl-i nâr, cehennemlik olursun."dediği ânda, ihtiyar kadın hemen uyandı. Uyandığı zaman, evinin bir nûr ilekaplanmış olduğu nu gördü. "Elhamdülillah ben de Cennet ehli oldum."diyerek sabaha kadar ibâdetle meşgûl oldu. Sonra gönül rızâsı ile evini sattıve câminin yapılmasına vesîle oldu.

   

 ÇAL ÇOBAN ÇAL

Yıldırım Bayezid Han’ın en sevdiğioğlu Ertuğrul, Sivas’ta vali olarak bulunuyordu. Timur Han bütün İran’ı elegeçirip bir kasırga gibi Doğu Anadolu’ya girdi. Osmanlı Devletinin o zamanki enuzak noktası Sivas idi. Timur, hızla Sivas’ı kuşattı ve teslim olmasını istedi.Fakat şehrin kumandanı olan Ertuğrul bunu reddedince şiddetli bir kuşatmabaşladı. İçeriden elde ettiği adamları, şehrin kapılarını gizlice Timuraskerine açınca, Sivas Timur’un eline geçti. Ertuğrul ise bir avuç askeriyleçarpışa çarpışa şehid oldu. Bu haber Yıldırım’a ulaşınca acılar içinde kaldı.Bir yandan Ertuğrul gibi bir oğul, diğer yandan Sivas gibi bir kalenin kaybıonu çok sarstı. Bu yüzden efkar dağıtmak için ara sıra Uludağ sırtlarına doğrugezintiye çıkıyordu.       Yine bir günyanında veziri olduğu halde dağ eteklerine çıkmıştı. Biraz sonra, koyunlarınıotlağa salmış, sırtını bir ağaca yaslamış bir çobanın, kavalıyla içli havalarçaldığını duydular ve oraya yöneldiler. Bir müddet gözyaşları içinde onudinledikten sonra Yıldırım Bayezid Han:“Çal çoban çal. Keyif de senin, rahat dasenin. Kaybettiğin neyin var ki. Sivas gibi kalen mi gitti, Ertuğrul gibi oğlunmu öldü? Çal çoban çal...”dedi.