Doğum bir travmadır. Küçük bir çocuğun bu dünyaya ağlayarak gelmesi hem bir mucize, hem de bir o kadar baş edilemez bir durumdur.

Aslında bütün çabamız bu hayata uyumlanmak içindir. Neden çaba harcarız ? Bu hayat bizim için neden önemlidir ? Çünkü var olma isteğimiz kalbimizde hep vardır. Neşe, mutluluk, huzur, hüzün, sabır , çaresizlik ve nice duyguları , düşünceleri ve değerleri yaşama isteği üzerine bir hayatımız vardır.
Bazılarımız için bu hayatın hevesi kaçmıştır. Doğum bir travmaysa , bu hayatta yaşanan zorluklar da üstüne biner. Hayatta kalmak için mecburen uyum sağlamak şart olur.
Bir gün , 80 yaşında bir bayan danışanım seansa gelmişti. Meslek hayatımda ilk defa birisi kanepeme uzanarak kendini anlatmıştı. ‘ Kızım , eşimi görünce midemden değişik bir ses geliyor. Hiçbir şey yiyemiyorum. Bak şimdi de oldu, beni bundan kurtar.’
Ah , teyzeme yıllardır eşiyle yaşamanın ona travma etkisi yarattığını söylesem de etki etmedi. Çaresizlik ne zor şey bir şeydir. Bedenimiz yalan söylemez.
Midemizdeki ağrılar yaşadıklarımızı kabul edememekten ileri gelir. Kaç mide ilacı kullanmış ve kaç doktordan çare aradınız kim bilir ? Yaşanan travmalar çözümlenemezse mideniz sizi uyarır. Doktorlar da klasik ilaç tedavisiyle şikayetlerinizi keser ama asıl çözüm bulunmaz.
Düşünüyorum bazen bu hayatta doktorlar, ilaçlar , hastalıklar neden var ? Baş edemiyoruz zaten iklim krizleriyle, ekonomik sıkıntılarla ve insanlarla... Sanırım , şairin dediği gibi payımıza yaşamak düştü.
Tabi bu denli çaresiz miyiz? Bir hocamın çok güzel sözüyle yazımı bitirmek istiyorum.
“ Eğer bir kişinin yaşadığı acılara odaklanırsanız siz de acı çekersiniz, ama onların bu acıyla baş etme gücüne odaklanırsanız siz de onlardan güç alırsınız.”
Çaresiz değilsiniz. Seçenekleriniz var. Bu hayatla dayanışma ile gücümüze birleştirerek baş edeceğiz. Hiçbir şey için geç kalmadık. Zira, nefesimiz bitene kadar vaktimiz var.