İnsan yaptığı işten hayırlı bir sonuç bekliyorsa, besmele ile başlamalı işine, çünkü Allah adına yapılan her iş hayırlı sonuçlar verir. Rahmetli annem böyle öğretti bize…

Acizane bu öğretiyi ile 40 yıl öğrencilerimle paylaştım. Derse girerken, yemek yerken, kontağı çevirirken, yolda yürürken, hatta kitap okurken hep besmele çekip ardından ilk olarak Kur’an ile başlarım, sonra Necip Fazıl’ın Çile’sini okur, arkasından; arı misali, her kitaptan bilgi polenlerimi toplarım. Sonra yazmaya başlarım.

Haydi Bismillah diyelim ve başlayalım.

Önce Kur’andan bir kutlu mesaj, umut dolu. Diyor ki Yaratan(cc) “Demek ki, zorlukla beraber bir kolaylık var. Evet o zorlukla beraber bir kolaylık var!”(İnşirah 5/6)

Ben şahsen aldım alacağı bu mesajdan, zorluklar çekiyorsak elbette güzel günler bizi bekliyor! Şükürler olsun…

Necip Fazıl ne buyurmuş, bir de onu dinleyelim. O da Zindan’dan Mehtup Yazmış Mehmet’e. Yani bana, sana ve ona. Sizin için ilk ve son kıtalarını köşeme aldım. Kulak verelim isterseniz uzatmadan:

“Zindan iki hece, Mehmed'im lâfta!

Baba katiliyle baban bir safta!

Bir de, geri adam, boynunda yafta…

Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!

Kavuşmak mı? .. Belki... Daha ölmedim!

Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!

Ölsek de sevinin, eve dönsek de!

Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!

Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!

Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!” İnşallah!

UMUTSUZ VAKA

Şimdi son olarak Abdurrrahman Dilipak’ın yazısından (geçen Cuma) kısa bir alıntı yapıp, sonra meramımızı anlatalım inşallah: “Bir yandan Şii, Sünni-Sufi, Selefi tartışması. Bir yandan Mutezile, Cebriye tartışmaları, Bir yandan Maturidi- Eş’ari tartışması. Şimdi de kelam tartışmaları. Kabir azabı var mı, Şefaat var mı, Vahiy mahluk mu? Kur’an lafız olarak mı geldi, mana olarak mı? Kur’an’da anlatılan kıssalar gerçek mi, mecazi mi? Sünnete ne kadar güvenebilirsiniz, Kur’an tarihsel mi? Meleklerin cinsiyetine geldi sıra. İnsanlar daha çok Mehdi-Mesihle ilgili anlatılanlarla geleceği anlamaya çalışıyorlar.

Dinin özünü kaybettik. Siyaset, cemaat, şirket üçlüsü içinde işler karıştı. “Eyvah çocuklarımız Deist oluyor” diyorduk, şimdi onu da arar hale gelecek gibiyiz. Yeni nesil “Agnostik” oluyor. Gençler kime ve neye inanacağını, kime güveneceğini bilmiyor!” Bu kardeşimizde endişelenmiş.

KORKU VE ENDİŞE

Şimdi bir yanda ümit, diğer yanda endişe o halde hadiselere nasıl bakmak gerek?

Cenab-ı Allah, her zorluktan sonra, bir kolaylık vardır, buyurur. Ancak ilmi çalışana veririm der.

Bizim inancımızda asla ve asla umutsuzluk yoktur. Çünkü kâinatın sahibi, her zaman kurulu oyunları bozmuştur. İnsan doğruluk yolunda sefere çıkar, zaferi de Allah doğru yolda olanlara verir. Dikkat buyurun, doğru yolda yürümemiz gerekiyor.

Yarın elbet bizimdir, bizim diyen düşünürler, yazarlar İslam’ı yaşayan insanlardır. Dilipak’da öyle, o halde o korku ve endişe niye diye sorabilirsiniz.

Yarının sahibi elbette Allah’tır ama çalışmak, gayret göstermek, sebeplere sarılmak gerekmez mi? Allah’ın ipine sım sıkı sarılmamız gerek deriz ya bu konuyu biraz açalım isterseniz. Hatta öz eleştiri yapalım. Bugün Kuranı okuyan, okuduğunu anlayan, anladığı gibi bir hayat süren insan sayısı ne kadar? Öyle çok bilmekten, hafızlıktan falan bahsetmiyorum, diyeceğim şu ki bizler güvenilir ve güzel ahlaklı olmamız gerekiyor. Sonra, İslam’da cihat da vardır. Bunların en büyüğü de insanın kendi nefsi ile savaşmasıdır.  İyiliği emredip, kötülükten kaçınmak, sabahlara kadar laboratuvarlarda ilmi araştırma yapmak, iyilikleri yaymak, ekonomiye çözüm bulmak, bunlar farz değil mi? Galiba Dilipak’ın endişeleri ile ümit arasında kalmaya devam edeceğiz, çünkü Allah’ın ipine sım sıkı sarılmıyoruz!

Peki kalın sağlıcakla.